Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurul Toplantısı’na iştirak etmek üzere New York’a gittik. Bu vesileyle katıldığımız toplantılarda ve yaptığımız görüşmelerde ülkemizin temel yaklaşımlarını tüm dünya ile paylaşma imkânı bulduk. Küresel sistemin artık çözüm üretemeyen adaletsiz, hakkaniyetsiz özellikle bu yapı bir süredir Kovid-19 salgını ve iklim değişikliğinin yol açtığı sonuçlarla yüzleşen dünyamızda çok daha iyi görünmeye başlandı.
Uzunca bir süredir ‘dünya beşten büyüktür’ itirazıyla dile getirdiğimiz küresel yönetim sistemindeki değişiklik talebimizi ‘daha adil bir dünya mümkün’ diyerek bir adım öteye taşıdık. Geçmişlerindeki sömürgecilik ve soykırım ayıplarının hesabını veremeyenler son asırda başlattıkları iki büyük dünya savaşının yol açtığı ağır kayıpların ve terör örgütleri karşısında verdikleri kötü imtihanın samimi muhasebesini yapmaktan da kaçıyorlar.
“BM’Yİ, DAHA ADİL BİR YAPIYA KAVUŞTURMANIN MÜCADELESİNİ SÜRDÜRECEĞİZ”
Dünyanın adalet çağrısına cevap verme niyeti olmayanların, sağlık ve iklim krizleri konusunda farklı yaklaşımlar sergilemelerini beklemek elbette zordur. Ama bu krizler diğerlerinden farklı olarak inanç ve renk gibi ayrımların yanı sıra zengin-fakir, güçlü-güçsüz kriteri gözetmeden herkesi etkiliyor. Nitekim salgından gelişmiş ülkeler çok daha fazla zarar görmüştür. İklim değişikliğinin sebep olduğu afetler de aynı şekilde gelişmiş ülkelerde çok daha ağır kayıplara yol açıyor.
Türkiye olarak bu fotoğraf içinde kendimizle birlikte tüm insanlığın ortak hissiyatını ifade eden bir duruş sergiliyoruz. Bölgemize ve dünyaya dair yaptığımız tespitlerin isabeti, önemi, vizyonu yaşanan her hadiseyle birlikte çok daha iyi anlaşılıyor. Dün bizim küresel sistemdeki çarpıklıklara ilişkin itirazlarımıza kayıtsız kalanlar, bugün aynı yaklaşımları kendileri de dillendirmeye başladı. Terör ve göç meselesi başta olmak üzere ülkemizin doğrudan yüzleştiği sorunlarla ilgili tespit ve tekliflerimizin de çok yakında benzer şekilde makes bulacağına inanıyoruz. Birleşmiş Milletler’i yapısal eksiklerine ve tüm zaaflarına rağmen hâlâ insanlığın ortak sorunlarını çözecek en önemli platform olarak görüyoruz. Bunun için de Birleşmiş Milletler’i, Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, tüm organlarıyla daha adil, daha kapsayıcı, daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmanın mücadelesini vermeyi sürdüreceğiz.
Suriye’den Afganistan’a, Libya’dan Karabağ’a, Filistin’den Kıbrıs’a, Afrika’nın pek çok yerinden Balkanlar’a kadar dünyanın kanayan yarası mahiyetindeki kriz alanlarında sergilediğimiz ilkeli duruşu bu sürece verdiğimiz katkılar olarak değerlendiriyoruz. Kendilerini insan haklarında, hukukta, ekonomide, diplomaside gelişmiş ülkeler olarak görenlerin sadece seyrettikleri, hatta adeta üzerine benzin döktükleri sorun alanlarında sorumluluk üstlenmekten kaçınmadık, kaçınmayacağız. Güvenliği ve refahı kendi vatandaşlarımızla birlikte en yakınımızdan başlayarak tüm kardeşlerimiz, dostlarımız, tüm dünya için istemek bize medeniyetimizin ve tarihimizin emridir. İşte bu anlayışla Birleşmiş Milletler’in hızla gerçekleştirilecek yapısal dönüşümüyle geleceğin dünyasında tüm insanlığın ortak çatısı hâline gelmesi için gayret gösteriyoruz. Bu yaklaşımımızı içeride ve dışarıda her platformda tekrar tekrar anlatmayı sürdüreceğiz. İnşallah hepimiz için çok geç olmadan dünyamız dönülmez bir yola girip onulmaz yaralar almadan bu sürecin tamamlanmasını diliyoruz.
Diğer yandan, New York ziyaretimiz vesilesiyle yeni Türkevi binamızın da açılışını gerçekleştirdik. Yeni Türkevi binamızı Dışişleri eski bakanlarımızdan rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in 1977’de ülkemize kazandırdığı Birleşmiş Milletler binasının tam karşısındaki alan üzerinde inşa ettik. Temelini 4 yıl önce attığımız 36 kat yüksekliğe, 171 metre uzunluğa ve 20 bin metrekare kapalı alana sahip yeni Türkevi binamız, Osmanlı ve Selçuklu mimarisinden esintiler taşıyan lale şekilli görkemli yapısıyla şimdiden şehrin sembollerinden biri hâline geldi. Hem kendi vatandaşlarımıza, hem de tüm dost ve kardeşlerimize en güzel hizmetleri vereceğimiz bu muhteşem eserin ülkemize tekrar hayırlı olmasını temenni ediyorum.
PARİS İKLİM ANLAŞMASI
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki hitabımızda ülkemizin için çok önemli bir milat olduğuna inandığım bir müjdeyi de sizlerle ve tüm dünyayla paylaştık. Türkiye 2053 vizyonumuzun ilk ve en kritik hedeflerinden biri olduğuna inandığım yeşil kalkınma devriminin tabii bir sonucu olan iklim değişikliği konusunda yeni ve tarihî bir adım atıyor. Bilindiği gibi ülkemiz 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’na muvafakat veren devletler arasında yer alıyordu, ancak yükümlülüklerle ilgili kısımdaki adaletsizliklere olan itirazımız sebebiyle anlaşmanın Meclisimizdeki onay sürecini başlatmamıştık. Son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkemize verilen taahhütler ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde önümüzdeki ay Meclis’in yeni yasama yılının başlamasıyla bu anlaşmayı onaylama kararı aldık. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda duyurduğumuz bu kararımızın ülkemize ve dünyaya hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah Kasım ayında Glasgow’da yapılacak İklim Değişikliği Zirvesi’ne kadar onay sürecini tamamlamış olacağız. Bu karar belirlediğimiz takvim çerçevesinde yatırımdan üretime, ihracattan istihdama kadar geniş bir alanda kapsamlı değişikliklere gideceğimiz manasına geliyor. Esasen Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı’na uyum için gereken eylem planını hazırlayıp devreye alarak bu konuda zaten önemli bir adım atmıştık. Şimdi bunu Paris İklim Anlaşmasıyla 2053’e kadar uzanan bir perspektifte orta ve uzun vadeli hedef hâline getiriyoruz.
Girdiğimiz bu yeni yol, Türkiye’nin Cumhuriyet dönemindeki kalkınma hamlelerinde yaptığı en keskin tercihlerden birini ifade ediyor. Her ne kadar birileri sırf bunun altında bizim, hükûmetimizin, Cumhur İttifakı’nın imzası var diye yapılan işi değersiz hâle getirmeye, önemsizleştirmeye, hatta tam tersi göstermeye çalışsa da, gerçekten tarihî bir karar aldık. Her şeyden önce anlaşmalara taraf olduğu hâlde hiçbir yükümlülüklerini yerine getirmeyenler, artık Türkiye’yi bu sebeple eleştiremeyecekler. Tam tersine artık her platformda biz onları yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlayacağız.
Avrupa Birliği başta olmak üzere ekonomik ve sosyal kalkınmamıza destek talep edeceğimiz çevrelerin karşısına artık daha güçlü bir şekilde çıkacağız. Orta ve uzun vadeli tüm kalkınma programlarımızı, planlarımızı, uygulamalarımızı yeşil kalkınma devriminin gerektirdiği yapısal dönüşümün rehberliğinde hazırlayacak ve yürüteceğiz. Bu tercih bizim için bir lüks, bir kayıp, bir taviz değil tam tersine bugünden geleceğe hazırlanmanın yol haritası olacaktır. Zaten bir süredir yenilenebilir enerji, atık yönetimi, orman alanlarının özellikle artırılması gibi hususlardaki gayretlerimizle bu konuda belirli bir mesafe kat etmiştik. Ülkemizin ilk yerli otomobilini elektrikli olarak tasarlamamız, nükleer güç santrali kurmaktaki ısrarımız, akıllı binalar ve şehirler konusundaki teşviklerimiz bile bu doğrultudaki tercihlerimizin birer örneğidir. Madem iklim değişikliği bir gerçektir ve insanlığın geleceğini tehdit etmektedir, elbette Türkiye böyle hayati bir meselede öncü rol üstlenecektir. Yaşadıkları yerler su altında kalarak yok olacak veya çölleşecek milyonlarca insan her geçen yıl bu hakikatle çok daha acı şekilde yüzleşmek zorunda kalacaktır. Dünya iklim değişikliğine bağlı büyük göçlerin arifesindeyken, bizim şu veya bu mülahazayla böyle bir sürecin dışında kalmamız düşünülemez. Her konuda olduğu gibi iklim değişikliği hususunda da bizim safımız yine mazlumların, mağdurların yanı olacaktır. Nasıl sömürgeciliğe, terörizme, her türlü ayrımcılığa karşı tüm gücümüzle mücadele ediyorsak, iklim değişikliğinin yol açacağı sonuçlar konusunda da adaletsizliğin, haksızlığın karşısında dimdik duracağız.
İlgili kurumlarımız şimdiden ülkemizin 2053 taahhüdü olan net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda eylem planlarını hazırlamaya başlamıştır. Enerji, sanayi, ulaştırma, bina, tarım, atık, orman ve su alanları başta olmak üzere hayatımızın her boyutunu kuşatan bu eylem planlarını Meclisimizin onayının ardından yürürlüğe koyacağız. Elbette bu öyle kolay bir süreç olmayacaktır, ama başaracağımızdan hiç şüphemiz yoktur. Nice sessiz devrimleri hayata geçiren Türkiye'de yeşil kalkınma devrimini de inşallah milletimize biz kazandıracağız. En başından bugüne kadar bu hususta emeği, katkısı, mesaisi olan bakanlıklarımıza, kurumlarımıza, baş müzakerecimize ve diğer herkese şahsım, ve ülkem adına teşekkür ediyorum.
“İŞ DÜNYAMIZIN YATIRIM İŞTAHI, ÜRETİM GÜCÜ, İHRACAT KABİLİYETİ, İSTİHDAM KAPASİTESİ HIZLA ARTIYOR”
Önceki hafta sonu MÜSİAD’ın Genel Kurulu’nda bu çatı altında ülkemize takdire şayan hizmetler veren iş dünyamızda bir araya geldik. Geçtiğimiz hafta Polatlı'da Şişecam’ın yeni fabrikasının açılışını yaptık. Külliyemizle toplu sözleşmeleri yapılan kamu işçilerimizle bir araya geldik. Kırşehir'de Ahi Evran'ın huzurunda esnaf ve sanatkârlar ile buluştuk. Mersin'de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ziyaret edip içinde çok sayıda fabrikanın da yer aldığı toplu açılış törenine katıldık. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Genel Kurulu’nda ihracatçılarımızı yakından ilgilendiren pek çok müjdeyi kendileriyle paylaştık. Önceki gün de Havacılık Uzay ve Teknoloji Festivali TEKNOFEST'e millî teknoloji hamlemizin ürünlerine ve bunları çok daha ileriye taşıma kararlılığında ki gençlerimizin heyecanına bir kez daha şahitlik ettik. Amerika ziyaretimizde de oradaki Türk iş insanları ve Amerikalı şirketlerinin temsilcileri ile toplantılarımız oldu.
Tüm bu programlarda gördüğümüz şudur: Türkiye ekonomisi salgın şartlarını ve daha önce yaşadığı kimi sıkıntıları hızla geride bırakarak hak ettiği yere doğru hızla yol alıyor. İş dünyamızın yatırım iştahı, üretim gücü, ihracat kabiliyeti, istihdam kapasitesi hızla artıyor. Uluslararası yatırımcıların ülkemize olan ilgisi de giderek güçleniyor. Tabi bu gelişmelerin gerisinde Türkiye'yi küresel, siyasi ve ekonomik sistemin dışına itmeye, eski Türkiye hastalıklarını yeniden hortlatmaya çalışanların heveslerini kursaklarında bırakmak için verdiğimiz mücadelede elde ettiğimiz başarı vardır.
Hatırlarsanız salgın döneminde tüm dünyada adeta kepenkler indirilirken, biz üretimi ve istihdamı sürdürmek için devletimizin imkânlarını seferber ettik. Çoğu art niyetli olan, kimi de iyi niyetli, ama sığ bakış açısının ürünü eleştirilere rağmen, sanayide çarkların durmaması, ticaretin kesintiye uğramaması için her türlü gayreti gösterdik. Kamu yatırımlarını salgın tedbirlerine riayet ederek kararlılıkla sürdürdük. Yaptığımız açılışlarla tamamlanan projeleri hizmete sunduk. Salgının kontrol altına alınması ile birlikte başladığımız şehir ziyaretlerinin hemen hepsinde çok sayıda altyapı ve üstyapı yatırımının resmî açılışlarını gerçekleştirdik. Hamdolsun bu emeklerimizin karşılığını da almaya başladık.
Ülkemizin yıllık ihracatı tarihimizin en yüksek seviyesine ulaşarak 210 milyar doları geride bıraktı. İstihdamımız düzenli olarak artıyor. Ülkemizde bu yılın ikinci çeyreğinde 15 yaş üstü nüfusun işgücüne katılma oranı yüzde 51 ve istihdam oranı da yüzde 45 olarak gerçekleşirken, işsizlik oranı yüzde 12’ye geriledi.
Geçtiğimiz günlerde aldığımız güzel bir haber de ülkemizin 132 ülkenin yer aldığı küresel inovasyon endeksinde 10 basamak birden sıçrayarak tarihinin en yüksek konumuna ulaşmasıdır. Bu başarıyla orta üst gelir grubunda dördüncü sırada yer alan Türkiye inşallah önümüzdeki yıllarda çok daha iyi yerlere gelecektir. Cumhurbaşkanı Yardımcımızın takibini yaptığı Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nun hazırladığı eylem planı çerçevesinde yakaladığımız bu başarıda emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızda bu başarıların kalıcı olması ve daha ileriye taşınması için kısa adı STAR bursu olan TÜBİTAK Stajyer Araştırmacı Programı’nı başlattı. Bu yıl uygulamaya geçirilen bu program kapsamında 1500 lisans öğrencimiz kamu destekli ar-ge projelerinde bizzat yer aldı. Şimdi STAR Burs Programı’nı 1500 öğrencimiz için daha yeniden açıyoruz.
“ÜLKEMİZİN TÜM İMKÂNLARINI HEDEFLERİMİZE ULAŞTIRMAK İÇİN HAREKETE GEÇİRMENİN GAYRETİ İÇİNDEYİZ”
Yine TÜBİTAK tarafından Nobel Ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar adıyla Ocak ayında doktora sonrası araştırma bursu programı başlatıyoruz. Bu programda yer alacak öğrencileri Aziz Hocamız bizden seçecek ve kendi laboratuvarında onlarla çalışacak. Aziz Sancar Burs Programı’nın da araştırmacılarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Görüldüğü gibi gençlerimiz başta olmak üzere ülkemizin tüm imkânlarını hedeflerimize ulaştırmak için harekete geçirmenin gayreti içindeyiz. Türkiye'nin ekonomideki gerçek potansiyelini, gücünü, fotoğrafını yansıtmayan haberlere, beyanlara kimsenin itibar etmediğini zaten biliyoruz. Büyüyen, gelişen, kalkınan, güçlenen Türkiye'den rahatsız olanlar içerdeki şeamet tellallarını da kullanarak iş dünyasının ve halkımızın moralini bozmaya çalışıyor. Ülkenin ve milletin felaketinden kendine siyasi ikbal devşirme peşinde olanları içinde bulundukları yalan ve iftira bataklığına mahkûm ediyoruz.
Biz, bakanlıklarımızla, kurumlarımızla, Meclisimizle, Cumhur İttifakı’yla büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası yolunda durmadan, duraksamadan, dinlenmeden mücadele etmeyi sürdürüyoruz. İnşallah 2023 hedeflerimize de ulaşarak ülkemizi küresel rekabet liginin en üstüne çıkartmış ve artık gençlerimize 2053 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri bir Türkiye emanet edebilir hâle geleceğiz.
“EĞİTİM, HÜKÛMETLERİMİZ DÖNEMİNDE EN BÜYÜK YATIRIMI YAPTIĞIMIZ ALANDIR”
Gelişen ve büyüyen Türkiye gerçeğini görmek için şöyle durup etrafa bir bakmak, dünyada olup bitenleri takip etmek, oralardaki insanların hangi sıkıntılarla yaşadıklarını görmek dahi yeterlidir. Biz kimseye ‘illa dükkânı kapatıp buraya gelin’ demiyoruz, ama herkesten biraz vicdanlı, insaflı, hakka ve hakkaniyete uygun davranışlar, sözler, tutumlar beklemenin de hakkımız olduğuna inanıyoruz.
Eğitim, hükûmetlerimiz döneminde en çok önem verdiğimiz, en büyük yatırımı yaptığımız alandır. Özellikle salgın sürecinde teknolojinin imkânlarından istifade ile uzaktan yürütülen eğitim öğretim faaliyetlerinin yüz yüze eğitim öğretimin yerini alamadığını gördük. Bunun için bu yıl her kademedeki eğitim kurumunun faaliyetini yüz yüze sürdürülmesi konusunda kararlı bir tutum ortaya koyduk. Nitekim okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde 6 Eylül’de başlayan eğitim-öğretim faaliyetleri alınan tedbirlere ve belirlenen kurallara uygun şekilde başarıyla yürüyor. Ülke genelindeki resmî ve özel 71 bin 320 okulda 1 milyon 172 bin öğretmenle, 17 milyon 436 bini aşkın öğrencimizle eğitim-öğretim faaliyetleri devam ediyor. Yaklaşık 1,5 yıllık aranın ardından elbette ufak tefek aksaklıklar olmuştur, ama bunlar da ilgili kurumlarımız tarafından süratle giderilmiştir. Okullarda yüz yüze eğitimin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla bu dönem için 722 milyonluk bir ödeneği yerlerine ulaştırdık. Temizlik konusunda herhangi bir aksaklık yaşanmaması için mevcut 71 bin temizlik personelini 42 bin ilaveyle 113 bine çıkardık. Öğrencilerimizin neredeyse tamamının derslere katılması, çocuklarımızın okulu özlediğini gösteriyor. Öğretmenlerimizin aşılanma oranı artarken velilerimizi ve aşı sırası gelen öğrencilerimizi de yüz yüze eğitimin kesintisiz şekilde devamı için aşı olmaya davet ediyoruz.
“TÜRKİYE, DÜNYANIN EN FAZLA SAYIDA KAMU YÜKSEKÖĞRENİM ÖĞRENCİ YURDUNA VE YATAĞINA SAHİP ÜLKESİDİR”
Bugünden itibaren de pek çok üniversitemiz önceden ilan ettikleri akademik takvime uygun şekilde eğitim-öğretim faaliyetlerini başlattı. İnşallah önümüzdeki hafta da külliyemizde üniversitelerimizin tamamını kapsayan ortak bir akademik yıl açılış töreni gerçekleştireceğiz. Tabi üniversitelerin açılmasıyla öğrencilerimizin barınma ihtiyaçları konusunda 2 yılın birikimine bağlı yoğun bir talep ortaya çıktı.
Her şeyden önce şu gerçeği milletimin dikkatine sunmak istiyorum: Türkiye, dünyanın en fazla sayıda kamu yükseköğrenim öğrenci yurduna ve yatağına sahip ülkesidir. Bunun altını çizerek özellikle vurgulamak istiyorum; son zamanlarda bazı park, bahçe buralardaki bankların üzerinde yatanlar şunu açık ve net söylüyorum, bunların bir kısmının öğrencilikle alakası yok, bunlar kendilerine göre güya sözde öğrenci, bunlar aynen Gezi Parkı olayı neyse bunun bir başka versiyonudur.
Hükûmete geldiğimizde; ülkemizde 190 olan yurt sayısını 774’e, 182 bin olan yatak kapasitesini 719 bine biz çıkarttık. Ayrıca, özel yurtlarımızın 300 binin üzerindeki kapasitesi de öğrencilerimizin hizmetindedir. Kamu ve özel olarak yurt sayıları İngiltere’de 550 bin, Fransa’da 365 bin, Almanya’da 290 bin, Hollanda’da 113 bin ve İspanya’da 91 bin seviyesindedir, ülkemiz 1 milyonu aşkın yurt kapasitesiyle bu konuda açık ara birincidir. Bugün 81 ilimizin tamamında ekranda da şimdi görüyorsunuz şu güzelim yurt binalarımız işte öğrencilerimizin hizmetindedir. 245 ilçemizde ve Kuzey Kıbrıs’ta yurtlarımız vardır. Bu yıl yurt başvuruları kurum tarihinin en yüksek rakamı olan 624 bine yükselmiştir. Görüldüğü gibi odalarımızda bir yatak, iki yatak, bilemediniz üç yatak, bu şekilde yurtlarımız var. Ve yapılan başvuruların yaklaşık yüzde 70’ine denk gelen 430 bini yurtlarımıza yerleştirilmiştir. Yangın ve sel afetlerinin yaşandığı bölgelerden gelen ve belirlenen şartları taşıyan öğrencilerimize yurtlarda öncelik verilmiş, kredileri de bursa dönüştürülmüştür.
Ailelerinin yanlarında kalmakta olan, burs ve kredi olarak, bunu da milletimle paylaşmak istiyorum, biz şu anda 1,5 milyon yaklaşık, 1.400 küsur, 1,5 milyon öğrencimize burs ve kredi veriyoruz. Bay Kemal, bunlardan haberin var mı? Ev veya pansiyon türü yerlerde kalmayı tercih eden öğrencilerimiz de bulunmakta. Pek çok şehrimizde başvuran öğrencilerimizin tamamı Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun yurtlarında kendine yer bulmuştur. Zaten kaydı olanlarla birlikte yurt kapasitelerinin tamamına yakını öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur. Yurtlarımızın kapasitesini artırmaya yönelik çalışmalarımızı da kesintisiz sürdürüyoruz. Hâlihazırda yapımı devam eden proje ve ihale aşamasında olan yurtlarımız da 110 binin üzerinde yeni yatağı daha yükseköğrenim öğrencilerimizin hizmetine sunacağız.
“BU ÜLKENİN GENÇLERİNİN DİLEDİKLERİ SEVİYEYE KADAR EĞİTİM GÖRMELERİNİ SAĞLAYACAK ALTYAPIYI BİZ KURDUK”
Eskiden değerli kardeşlerim, işte CHP’nin dönemlerinde 30-40 kişilik koğuş tipindeki yerlerden oluşan ranza tipi yataklarda yatan, biz de oralardan geldik oralardan geçtik, böyle yurtlarımız vardı. Şimdi ise üç dört kişilik bazalı, banyolu, çalışma masalı, dolaplı, internetli otel standardında odalara dönüştürdük. Yurtlarda kalan öğrencilerimize biz geldiğimizde 45 liracık veriyorlardı, ama bunu da şimdi 650 liraya çıkarttık, ayrıca aylık 570 lira beslenme yardımı yaparak sağlıklı ve dengeli gıda almalarını temin ediyoruz. Yılın 12 ayı boyunca yaklaşık 1,5 milyon öğrencimize lisans için 650 lira, yüksek lisans için 1.300 lira, doktora için 1.950 lira burs veya kredi veriyoruz. Buz hükümete geldiğimizde bu rakamın az önce de ifade ettim sadece 45 lira olduğunu da hatırlatmak isterim. Tüm bunlar evlatlarımızın eğitimine verdiğimiz önemin ifadeleri olan eser ve hizmetlerimizin sadece bir kısmıdır.
Bu ülkenin gençlerinin diledikleri seviyeye kadar eğitim görmelerini sağlayacak imkânı da, altyapıyı da biz kurduk. Varsın birileri sadece lafla, sadece mugalatayla, sadece yalan ve iftirayla kendilerini göstermeye çalışsınlar, biz eser ve hizmet siyasetiyle milletimizin emrinde olmayı sürdüreceğiz.
Öğrencilerimizin hepsine de başarılı, hayırlı ve verimli bir eğitim-öğretim yılı diliyorum. Sözlerime son vermeden önce, bir kez daha tüm vatandaşlarımı temizlik, maske ve mesafe kurallarına titizlikle riayete, salgınla mücadeledeki en büyük gücümüz olan aşılarını yaptırmaya veya tamamlamaya davet ediyorum. Toplumsal bağışıklık elde edilene kadar bu tedbirlerde ısrarlı olmalıyız.”
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.