rt_JduC1.jpg

KESK dönem sözcüsü Ömer Parlakçı, yeni asgari ücretin, zam yağmurunun sağanağa dönüştüğü koşullarda yapılan bir artış olduğunu ve bu artışın bir iki ay içinde kâğıt üstünde kalacak bir artıştan ibaret olduğuna dikkat çekti.



19 Aralık 2021 Pazar
Gaziantep

Yeni asgari ücret ile ilgili bir açıklama yapan Parlakçı,’’2022 yılı asgari ücreti net 4 bin 250 TL olarak açıklandı. Buna göre, gelir vergisi kesintisi kaldırıldığı için, eş ve çocuk durumuna bağlı kalmaksızın tüm asgari ücretlilerin cebine girecek tutar 2022 yılı için aylık net 4 bin 250 TL olacak. İktidar ve yandaş medya “tarihi artış” nutukları atmaya başladı.’’ dedi.

ÖNEMLİ OLAN ASGARİ ÜCRETİN ORANSAL ARTIŞI DEĞİLDİR

Son günlerde TL’nin döviz karşısında ciddi değer kaybettiğinin altını çizen Parlakçı, açıklamalarına şöyle devam etti:

* Oysa asıl tarihi artış hayat pahalılığında, iğneden ipliğe sağanağa dönüşen zam yağmurunda,  TL’nin döviz karşısında her gün daha fazla değer yitirmesinde yaşanmaktadır. Dolayısıyla önemli olan asgari ücretin oransal artışı değildir. Önemli olan gün geçtikçe ağırlaşan koşullarda asgari ücretin işçinin ve ailesinin geçimini karşılamaya yetip yetmediğidir.

* Madalyonun hayata dönük yüzüne bakıldığında söz konusu artışın mutfakta, çarşıda, pazarda yaşanan gerçek hayat pahalılığının altında kaldığı ve böyle giderse birkaç ay içinde sadece kağıt üstünde kalacak bir tutardan ibaret olduğu net olarak görülmektedir.

Bu gerçeği görmek için asgari ücretliler başta olmak üzere tüm emekçilerin, sadece birkaç dakikalığına hamaset nutuklarına kulaklarını tıkaması ve yüzünü kendi gerçeğine dönmesi yeterlidir. Mutfakta, çarşıda pazarda yaşanan gerçek hayat pahalılığı-enflasyon bugün yüzde 60’ı aşmıştır. İğneden ipliğe zam yağmuru, son haftalarda sağanağa dönüşmüştür.

* Yüzde 150’den fazla artan un fiyatlarının yarın, öbür gün ekmek fiyatlarını iki katına çıkarması başta olmak üzere tüm temel tüketim mallarının fiyatlarının fahiş oranda artması dolayısıyla hiper enflasyon tehlikesi kapıya dayanmıştır.

Açlık sınırı koşar adım 3 bin 500 TL’ye yoksulluk sınırı 11 bin TL’ye gitmektedir. TL’nin döviz kuru karşısında adeta pula dönmesi sadece sanayi ürünlerinde, ara mallarda, enerjide, akaryakıtta değil ham madde, tarım ürünlerinde ve gıdada bile dışarıya bağımlı hale getirilen bir ülkenin vatandaşları olarak hepimizin maaşlarını, ücretlerini, eritmeyi çoktan aşmış, buharlaştırmıştır.

* Yılın başında 384 dolara denk gelen asgari ücret bugünkü artışa rağmen ancak 271 dolara denk gelmektedir. ‘Tarihi artış’ olarak abartılan artışa rağmen asgari ücretlinin maaşı yılın başına göre dolar bazında 113 dolar azalmıştır.

* Bugün yapılan artışa rağmen, Avrupa ülkeleri içinde  ‘asgari ücretin en düşük olduğu ülke’ ünvanı hala Türkiye’ye aittir. Türkiye’deki asgari ücret zamlı haliyle dahi Çin’in 130 dolar altındadır.

* En önemlisi tüm bunlara rağmen ülkeyi yönetenlerin asgari ücretliler başta olmak üzere tüm çalışanlara tek vaadi vardır. O da ülkeyi ucuz emek cennetine çevirme üzerine kurulu “yeni” ekonomik model vaadidir. Yani tüm işçilere emekçilere vaat edilen tek şey dünya pazarı ile rekabet adına köleliktir.

* Bunun için süreç boyunca siyasal iktidar ve yandaşları bir algı yaratma operasyonu yürütmüştür. Dolar kurunun 9,5 TL olduğu koşullarda yapılan bir ankete dayanılarak “çalışanların yüzde 37,3’ünün asgari ücretin 3 bin 750-4 bin lira arasında olmasını istediğini”  iddia edilmiştir. Sadece son bir ayda TL’nin dolar karşısında %55 değer yitirmesi görmezden gelinerek ”asgari ücrette çalışanların beklentisinin de üzerinde artış yapıldı ”  algısı yaratılmak istenmiştir.

* Halbuki, 1 doların 18 TL’ye dayandığı bugünkü koşullarda “asgari ücretin ne kadar olmasını istiyorsunuz” diye sorulacak olsa çalışanların ezici çoğunluğun vereceği cevap bellidir. Söz konusu algı operasyonlarının etkisi geçicidir. Kalıcı olan tüm emekçilerin, işçilerin insanca yaşamaya yetecek bir ücret mücadelesidir.

Bunun için;

* Ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmaların gereği yerine getirilerek asgari ücret hesabında sadece işçinin kendisi değil, işçi ile birlikte ailesi temel alınmalıdır. Bu kapsamda Asgari ücret tespitine ilişkin 131 Sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalıdır.

* Asgari ücrette yapılan artış gittikçe ağırlaşan koşullarda yetersizdir. Öte yandan Türkiye’nin tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine dönüşmemesi için kamu emekçilerinin, emeklilerin, işçilerin maaş ve ücretleri de en az asgari ücrete yapılan artış oranında, en az yüzde 50 artırılmalıdır.  Çoktan düşmüş hale gelen Toplu İş Sözleşmeleri buna göre yenilenmelidir.

* Yıllardır TÜİK’in çarpık rakamlarına mahkûm edilen,  milli gelirden pay verilmeyen asgari ücretliler başta olmak üzere tüm emekçilerin, işçilerin yaşadığı kayıplar karşılanmalıdır. Asgari ücret, ulusal ölçekli bir toplu pazarlıkla belirlenmeli ve uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içermelidir.

KESK olarak tekrar altını çiziyoruz,  asgari ücrette oransal artış hayat iğneden ipliğe sağanağa dönüşen zam yağmurunun sürdüğü koşullarda sadece birkaç ay belki de daha az süreli suni bir” bayram havası yaratmaktan” ibarettir.

* Asgari ücretlisinden emeklisine, işçisinden kamu emekçisine hepimiz için suni değil, gerçek bir bayram havası yaratmanın tek yolu bizlere kölelik dayatanlara karşı emeğin hakları için ortak mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.






Yorumlar
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum yaz
600

Üye Ol


Cinsiyet :
Bay
Bayan





Üye Girişi