Faiz indirimi algısı toplumsal anlamda hayatı kolaylaştıracak bir algı oluştursa da, gerçek tamamıyla farklıdır.
Şu anda Türkiye'de inen politika faizdir. Yani Merkez Bankası'nın bankalar arası uyguladığı faizdir. Bu da 13 baz puana inmiştir.
Ancak şu anda, işini büyütmek isteyen iş adamı, konut almak isteyen tüketici veya herhangi bir ihtiyacını karşılamak isteyen bireysel tüketici ya da herhangi bir işini geliştirmek isteyen iş insanı, kredi kullanmak istediği zaman, kullanacağı faiz oranı yıllık yüzde 30'lar düzeyindedir.
Dolayısıyla burada faizlerin düşmesi ile beraber artan döviz fiyatları ve faiz- finansal maliyet, enflasyonunu üretici aleyhine tetiklemektedir. Dolayısıyla maliyeti artan üretici, bu maliyeti, eni sonu tüketiciye yansıtacaktır. Bu da yine enflasyon olarak toplumun geniş kitlelerine yansıyacaktır.
Bu durumda ekonominin büyümesi şöyle dursun, yani piyasa çarklarının dönmesi şöyle dursun, bilakis insanlar artan maliyetten dolayı yatırım yapmaktan çekinerek, finansal piyasalarda daha fazla getiri sağlayan alanlara yöneleceklerdir. Bu da bir kısır döngüye itecektir.
Yani hem fiyatların artması, hem de durgunluğun olması ekonomideki kanser hastalığı diye tanımlanan stagflasyonu bize yaşatacaktır. Şu anda yaşadığımız iklimin iktisadi tanımı budur.
Bu anlamda zannedildiği gibi, bankalar da yüksek kar edemeyeceklerdir. Çünkü krediyi kullandıracak kişi, kurum ve benzeri unsurlar bulamayacaklardır.
Ülkelerin otoritelerinin temsiliyeti olan para, merkez bankaları tarafından piyasaya enjekte edilir ve bu da efektif olarak tanımlanan bir kağıdın üzerine basılmış mürekkep resimler ve kağıttan oluşur. Bu kağıdın ve mürekkebin iktisadi çok düşük bir değeri vardır. Ancak bu kağıdın ve mürekkebin devlet otoritesi ile tanımlanan banknota dönüşmesi, önemli bir satın alma gücü üretir. İşte kağıtla bu satın alma gücü arasındaki fark, iktisaden sen yoraj olarak tanımlanır.
Güçlü satın alma imkânı üreten banknotlar, o ülkenin vatandaşlarına refah olarak yansır. Ancak güçsüz para birimleri, o ülkenin vatandaşlarına enflasyon ve dolaylı vergi olarak, daha az refah olarak yansır.
İşte bu anlamda satın alma arzusunun iktisaden talebe dönüşmesi, satın alma arzusunun fiili satın alma gücüyle desteklenmesi olarak tanımlanır.
İşte talebin oluşması satın alma arzusu olan kişilerin parasının olmasıyla beraber, güçlü devletler enflasyon denen fiyat artışlarını durdurmak için talebi kısmak, maksatlı paranın faizini artırırlar.
Bu bir bilimsel yol ve yöntemdir. Diğer türlü bu anlamda faizi düşürmek, kesinlikle topluma enflasyon olarak yansır. Bu da ekonominin altına dinamit koymaktır zaten. Ciddi anlamda tahribat yaratmış bir fiyat artışı, iklimi faizlerin düşürülmesi ile ki burada düşen politika faizidir. Bankalar arası faizdir. Tüketicilerin ve bireylerin lehine olan bir durum yoktur. Bilakis aleyhine olan durum çoktur. Yani iktisaden yüzde 180 artmış bir ürün fiyatını yüzde 20 düşürseniz ne olur? Sizin geliriniz yüzde 70-80 artsa, yine de eskisine göre refahtan daha az pay alırsınız. Çünkü reel artıştan daha geridesinizdir.
İşte bu nedenle, algı amaçlı düşürülen bu politika faizinin topluma hiçbir yararı olmadığı gibi, bilakis indirme değil, bindirme olduğu bilimsel olarak ortadadır.
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.