o_NRLHD.jpg

Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Ayşegül Ateş Tarla, Gaziantep’te 1. doz aşılamanın yüzde 85’ler de görülse de, 2. doz aşılamaların yüzde 40 civarında olduğunu ve bu oranın düşük olduğunu kaydetti. Tarla, pandemiden tek çıkış yolun ise aşılama olduğunu söyledi.



18 Eylül 2021 Cumartesi
Gaziantep

DETAY ÖZEL HABER:

Gazete olarak, pandemi de son durumu, aşılamalar ve bundan sonra ki süreci, Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Ayşegül Ateş Tarla ile konuştuk. Konu hakkında sorularımızı cevaplayan Tarla,’’ Şu anda vaka sayılarında artış var. Hastanelerdeki bazı servisler, COVİD servislerine dönüştürülüyor. Böyle bir çalışmalar var.’’ dedi.

2. DOZ AŞILAMALARDA ORAN DÜŞÜK

Gaziantep’te ilk doz aşılama oranının yüksek olmasına karşılık, 2. doz aşılama oranının düşük olduğunu belirten Tarla’nın açıklamaları şu şekilde:

* 1 Temmuz’da başlayan normalleşme kararından sonra, özellikle delta varyantıyla birlikte vaka sayılarında artış söz konusu. Çift doz aşılama oranı şu anda Gaziantep’te yüzde 40 civarında. Bu oran iyi ve yeterli düzeyde değil. 1. doz yüzde 85’ler civarında. Ancak, biz 2. dozun yüzde 80’lere ulaşmasını istiyoruz. İlk doz oranı yüzde 85 civarında olunca, MAVİ kategoriye geçtiğimiz gözüküyor. Ancak, bizim 2. dozu dikkate almamız gerekiyor. Dediğimiz gibi, 2. doz oranı yüzde 40 civarında. İlk doz yüzde 85 olunca ve ‘mavi’ye geçilince, Gaziantepliler de nasıl olsa biz mavi kategoriye geçtik, tedbirleri gevşetebiliriz, maske takmayabiliriz gibi bir algı oluştu. Ama, öyle bir durum söz konusu değil. Burada yerel yöneticilere ciddi sorumluluk düşüyor. Yüzde 40 oranı bize göre de, bakanlığa göre de düşük bir aşılama oranı.’’

* Ülkeyi yönetenlerin aşılama, bilgilendirme, şeffaf bilgileri kamuoyuna duyurma sorumluluğu var. Haziran ayının sonunda Delta varyantının ayak seslerini duyuyorduk. Ancak, sağlık bakanı bunu çok dillendirmiyor ve 3-5 vaka var diyordu. Veyahut, vaka yok diyordu. Ama, aslında o zaman vaka vardı. Orada hızlı bir normalleşme ile sorun başladı. Çünkü,  hızlı yayılan bir mutant virüsü vardı. Ve, bu biline biline,  hızlı bir normalleşmeye geçildi. O yüzden, burada yöneticilerin her zaman sorumluluğu büyük aslında. Biz, onun için aşının önemini sık sık vurguluyoruz.

* İnsanlar, yaklaşık iki yıldan beri hem maddi, hem de manevi yönden çöktüler. Bu durumun hekimler olarak farkındayız. Ancak, yöneticilerimiz, önlenebilir bir ölümü, önlemez noktaya getirmemeli. Nasıl benim bir oda, bir meslek odası olarak sorumluluğum var ve ben bunu söylemek zorunda hissediyorsam kendimi, yöneticilerin de aynı sorumluluğu var. Ama, ne yazık ki, salgının Türkiye’de görüleli iki yıl olmasına rağmen, biz hala net rakamlara ulaşamıyoruz. Vaka ve ölüm sayısını net olarak bilmiyoruz.

* 2-3 binlere düşen vaka sayısı, birden 25-30 binlere çıktı. İşte, bu nedenle, açıklanan rakamlara hepimiz tereddüt ile bakıyoruz. Bir doktor, bir oda başkanı olarak, ben de aynı şekilde tereddütlü bakıyorum. Çünkü, varyant virüsü yok denildi. Ancak vardı. Onu bildiğimiz için, bu bilgi akışı şeffaf olmadığı müddetçe, ne insanların aşı tereddütlerini giderebiliyoruz. Ne de aşı karşıtlarını engelleyebiliyoruz. Aslında bu iş zincirleme olarak giden bir şey.

* İnsanlar, aşıdan tereddüt edebilir ve korka bilirler. Bu insani bir durumdur. Bizim görevimiz, o tereddütleri en aza indirmektir. Ama, aşı karşıtlığı politik bir duruş aslında. Geçtiğimiz günlerde, İstanbul’da aşı karşıtlarının yaptığı etkinliğe katılanlar, ben aşı olmayacağım diyerek, başkasının aşı olmasını da engelliyor. Bunun için sosyal medyada kendilerine çok kolay platformlar oluşturabilirler. Kalabalıklar oluşturmalarına gerek yoktur. Bunlar, aşı konusunda bilgi paylaşan odalara, bilim insanlarına saldırıyorlar. Aşı karşıtları, yanındaki insanlara zarar veriyor aslında.  O insanlar, maske takmadan, aşı olmadan, PCR testi yaptırmadan toplanabiliyoruz algısı yaratıyorlar. Bu toplanma, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesine aykırı. Normal de, bir ay önce Ankara Tabip Odası’nın yapmayı planladığı 1 Eylül mitingine, pandemi nedeniyle yasak getirildi. Bu kabul edilebilir bir durum değil.   

* Aşı, toplumsal bir sorumluluk. Bizler, çocuklarımızı küçükken aşılıyoruz. 13 tane aşı yapılıyor. O aşılar da aslında pandemiyle ortaya çıktı. Biz, o dönemleri yaşamadığımız için, kafamızda canlandıramayabiliyoruz. Ama, biz kızamık aşısını küçüklükten beri aşılamazsak, pandemi olur. Aynı şey, bu dönem için de geçerli. Onun için aşı tereddütleri, tedirginlikleri olabilir. Ama, bunların çözümü insanları bilgilendirmekten geçiyor.

* Okulların açılmasına bir hafta kala genelge yayınlanmaz. Okullar için yayınlanan genelgeyi, biz üç ay önceden bilmeliyiz. Önceden bilmeliyiz ki, öğretmenin, öğrencinin aşısız olanları ne yapacak? Çocuk aşılamasını ne yapacağız? Nasıl bir yol izlenecek. Onun için bunları aylar öncesinden bilmemiz gerekiyor. Okulların açılmasına 2-3 gün kala yayınlanan genelge, çok geç kalmış bir genelgedir.

* Artık okullar kapatılabilir yerine, nasıl açık tutulabilir durumunu tartışmamız gerekiyor. Salgının ilk döneminde çocukları virüsün nasıl etkileyebileceğini bilmediğimiz için, o dönem de okulların kapatılması normal idi. Aradan yaklaşık iki yıl geçti. Artık, bizler okulları nasıl açık tutabiliriz? bunları konuşmalıyız. Çünkü, iki yıl demek, bir kuşağın eğitimsiz kalması demektir.

* Herkesin evinde internet yok. Köy okulları kapatıldığında, çocuklar uzaktan eğitim alamadı. Canlı derse katılamadı. Durumu kötü olan ailelerin çocukları derse giremedi. Ayrıca, Suriyeli mültecilerin çocukları da derslere katılamadı. Türkçe’yi çok iyi bilmeyen çocuklar, derse girmediği için Türkçeyi unutmaya başladı. Aslında, eğitim çok ayaklı bir sorun. Bu nedenle, her zaman Okullar nasıl açılmalı? sorusunun tartışılması gerek. 

* Türk Tabipler Birliği(TTB) daha önce, okullara dair raporlar açıkladı. Sınıf mevcutlarının yarıya düşürülmesi gerektiğini söyledi. Ama, bunun için eğitime kaynak aktarılması gerekiyordu. Aslında, eğitim için kaynak yok açıklamalarını kabul etmiyorum. Eğitim için kaynak yok denilmemeli. Çoğu şeye çok büyük kaynağımız olabiliyorsa, eğitime de olmalı.

* Pandemiden bugüne yaklaşık iki yıl geçti. Bu süreç içerisinde hem okul yapılabilir, hem de öğretmen atanabilirdi. Gaziantep kalabalık bir şehir. Sınıf mevcutları yüksek. Ona göre derslik yapılmalı. Okulların havalandırma sistemleri sağlıklı bir hale getirilmeli. Olası bir deprem halinde bir yapıyı kuvvetli hale getirecek nedenleri düşünüyorsak, şimdi ise bir salgın da neler yapılabilir bunları düşünmek gerekiyor.

* Gaziantep’te her mahallenin kendi okulunun olması gerek. Biz, her zaman bunu söylüyoruz. Bunu yerel idarecilerin yapması gerekiyor. Ayrıca, okullara bütçe aktarılması gerekiyor. Okullara bütçe verilmediği için, okul idarecileri ve öğretmenler kendi çabalarıyla bir şekilde çözüm bulmaya çalışıyor. Pandemi de bu şekilde çözümler bulunamaz.

* Kapanmalar olduğunda gereken düzey de aşılama yapılmıyor. Sosyal devlet anlayışıyla halka, esnafa gereken destek verilmiyor. Öyle olunca da, fakir insanlar ciddi bir iş kaybına uğruyor. Ve, aşılama da olmadığı için başa dönülmüş oluyor. Onun için kapanmada istediğimiz sonuçlara ulaşamıyoruz. Ben, şu an için yeni kapanmaların olacağını düşünmüyorum. Ama, açıklanan vaka ve ölüm sayıları yüksek. Onun için aşılamalara hızlı bir şekilde yüklenmek gerekiyor. Ama, bunlar yapılmayınca, vaka ve ölüm sayıları yüksek seyrediyor.

 

 

 






Yorumlar
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum yaz
600

Üye Ol


Cinsiyet :
Bay
Bayan





Üye Girişi