‘Kadınları Değil Katilleri Yargıla!’ başlığıyla yapılan açıklama da şu ifadelere yer verildi: ‘’Erkek egemen, tekçi, cinsiyetçi anlayışın hâkim olduğu coğrafyamızda, toplumun tüm hücrelerine sızan eril politikaları yoluyla, kadınlar mobbinge, şiddete, baskıya, taciz, tecavüze uğruyor ve kadınlar öldürülmeye devam ediliyor.
Kadına yönelik İnsanlık dışı uygulamalar her gün başka bir boyutuyla karşımıza çıkıyor. Taciz, tecavüz, itibarsızlaştırma, yok etme, mobbing, eşitsiz uygulamalar yaşamaya çalıştığımız her alanda karşımıza çıkarılıyor.
Gün geçmiyor ki kadın kardeşlerimizin maruz bırakıldığı işkencelere tanıklık etmekteyiz. Bir yandan erkek egemen politikaları ve bir yandan da aile kurumu ataerkil uygulamaları ile nefes alamaz duruma getirildik.
Kadınlara yönelik cinayetler katliam boyutlarına ulaşmışken, bu konuda alınan önlemler ve yaptırımların son derece yetersiz kaldığı görülmektedir. Erkeklerin öfkelerini boşalttıkları en bedelsiz aracı durumundaki kadınlar mahkemelerde konuşamıyorlar ama katillerin kadını suçlayıcı savunmaları haksız tahrik uygulanması için yeterli kanıt sayılıyor.
Bir şekilde cezasız, yaptırımsız, yada yeterli cezalara maruz bırakılmayan erkek eril zihniyet kadına yönelik şiddet, mobbing, taciz, istismar ve katliamlarda cesaret buluyor.
Kadını sadece aile içerisinde gerici ideolojisinin dayattığı ‘’makbul’’ sınırlarda tutan ve erkek üzerinden tanımlayan, anlayışın bu ülkeyi kadın ve çocuklar için güvenilir hale getirmesi zaten beklenemez
Şırnak’ ta 14.07.2020 tarihinde bir uzman çavuş tarafından 13 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunulmuş ve olay alkole dayandırarak “etrafı rahatsız edecek hal hareketlerde bulunma” şeklinde yansıtılması hepimizde aklama çabalarının olacağı kaygısı yaratmıştır.
Batman’da bir uzman çavuş tarafından tecavüze uğrayan, tehdit edilen ve sonunda yaşamına son veren kadın kardeşimiz İpek Er’in ölümü; bir çok kadın intiharlarının yaşandığı durumda, erkek egemen cinsiyetçi toplum anlayışı ve beraberinde getirdiği sözde namus anlayışını bir kez daha sorgulamamız gerektiğini gözler önüne serdi.
Öte yandan sözde adaletin timsali olan yargının, İpek Er’e tecavüz eden Musa Orhan’ı serbest bırakması, birlikteliğimizi, örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı daha da güçlendirmemiz gerektiğini bir kez daha biz kadınlara hatırlatmış oldu.
Yine Batman’da yaşanan intihar, kadına yönelik şiddet ve katliamlarla ilgi Yazar Işıl Özgentürk’ün yazısı ile açığa çıkan anlayış bir çok şeyi ifade etmektedir. Bu yazı ile Batman’daki intihar oranına ilişkin aleni yalanı, tecavüzcü uzman çavuşu kollayanlara verilmiş bir omuz desteği olurken, bu yazı sadece, ölüme sürüklenen İpek Er’e karşı yapılan suçu görmezden gelme, önemsizleştirme çabası da değil. Keza Özgentürk’ün ifadeleri veya ona benzer her türden manipülasyon, aynı zamanda birer ırkçı saldırıdır. Bu söylemler daha dün Sakarya’daki mevsimlik işçilerine; kadın çocuk demeden şiddet uygulayanları cesaretlendiren söylemlerdir.
Milliyetçilik ve militarizm, cinsiyetçilikten ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedirler. Cinsiyetçilik militarizmi üretir, militarizm ise cinsiyetçiliği pekiştirir ve yeniden üretir. Kadınlar için eşitliğin dayanışmanın, ortak mücadelenin anlamı ve önemi, bir kez daha artmıştır.
3 Ağustos 2020 günü erkek arkadaşı Mehmet Kaplan’ın evindeki balkonundan aşağı düşerek ölen Duygu Delen henüz 17 yaşındaydı. Her geçen gün açığa çıkan rapor ve incelemeler, Duygu’nun ölüme itildiği ihtimalini artırmaktadır. Bir yıl önce alkollü ve ehliyetsiz şekilde hamile kadına araba ile çapıp öldüren Mehmet KAPLAN cezalandırılsaydı, Duygu bu gün aramızda olacaktı. Katledilen, ölüme itilen, intihara sürüklenen, istismar edilen tüm kadınların şahsında “Feray için Adalet”, “Duygu için Adalet” sözümüzü yerine getireceğimiz bilinmelidir.
Özbek vatandaşı Nadira Kadirova, bakıcı olarak çalıştığı İstanbul milletvekili Şirin Ünal'ın Ankara'daki evinde 23 Eylül akşamı yaşamını yitirmişti. Kadirova’nın ölümünün ardından yürütülen soruşturma kapsamında yaşanan bazı gelişmeler kamuoyunun bir bölümü tarafından "şüphe uyandırıcı" bulunduğunu biliyoruz.
Benzer bir olay 22 Ağustos 2020 günü Gaziantep'in önde gelen iş adamlarından Ahmet Şireci'ye ait lüks villada gerçekleşti.
Nepal uyruklu Monna Rai isimli kadın Ahmet Şireci'ye ait lüks villada ölü bulundu. Ölü bulunan kadının intihar mı ettiği yoksa cinayete mi kurban gitti yapılacak araştırma ile netleşeceği bildiriliyor. Ancak yabancı uyruklu kadınların ölümleri ile ilgili ciddi araştırmalar yürütülmeli ve objektif, bağımsız adalet süreci işletilmelidir.Bu ölümlerle ilgili hiçbir kaygı, şüphe, belirsizlik ortada bırakılmamalıdır.
Erkek egemen anlayış toplumsal, siyasal ve tüm sosyo ekonomik zorluklardaki çaresizliklerini, öfkesini, tepkisini ve can sıkıntısında kadın bedenine yönelebilmektedir. Kadına yönelik şiddeti kendinde hak gören bu erkek egemen eril zihniyet, 26 Ağustos 2020 günü Gaziantep’te Sokak ortasında Ayşe ATAŞ kocası Hasan ATAŞ tarafından bıçaklanarak öldürülmesi ile bir kez daha açığa çıkmıştır.
Gaziantep’te son bir ayda yaşanan kadına yönelik şiddet, katliam, taciz, istismar, Gaziantep’te yaşayan biz kadınları daha da kaygılandırmakta ve tedirgin etmektedir. Gaziantep’teki kadına yönelik süreklileşen linç, saldırı, taciz, tecavüz ve istismarları Türkiye’deki diğer ölümlerden bağımsız olmadığını biliyoruz, bilmekteyiz.
Kadın cinayetlerinde, kadına yönelik cinsel suçlarda, tecavüz olaylarında tutuklu yargılanan yok gibi. Kadın her türlü şiddette cezasızlık arttıkça; kadın cinayetleri, taciz, tecavüz vakaları çoğalıyor. Kadınlar, özellikle “bana bir şey olmaz” diyenlerin ve “nüfuslu” kişilerin uyguladığı şiddetlerini açıklamakta zorlanıyor
Her gün ülkenin dört bir yanında yaşanan kadın katliamları, kadın ölümleri adeta olağan bir hale gelmesi kabul edilemez.
İstismar, taciz, tecavüz ve kadına yönelik her tür şiddetin faillerine etkili yaptırımlar uygulanmadığı sürece; kadın ölümlerine, tecavüze gerekçe üretmeye, aklamaya çalışan zihniyetle de çocuk istismarının, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüzün ortadan kalkmayacağını biliyoruz.
Kadına yönelik şiddet son 18 yılda %1400’lerde artış göstermiştir.
2019 yılında 18.623 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını hatırlatmayı görev biliyoruz.
Kadına yönelik şiddet konusunda kadınlar haklarına, kazanımlarına sahip çıktıkça, baskılara boyun eğmeyi reddettikçe, bilinçlendikçe şiddet artıyor, arttırılıyor.
Bir yandan erkek egemen anlayışın baskısı bir yandan yaşadığı toplumdan dışlanma korkusu kadını adım atmakta zorluyor. Oysa bir çok uluslararası sözleşmeye imza atan devlet, bu uluslararası sözleşmeleri hukuk sistemine yansıtsa, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı uygulamalar devreye koysa, hayat daha yaşanır bir hale gelecektir hepimiz için.
İstanbul Sözleşmesinden çıkarak, kadınların kazanımlarını, isyanını, direnişini bitirme hayalleri kuranlara karşı eşit, özgür bir yaşam için direnmeye, mücadeleye devam edeceğiz.
Gaziantep’te, Batman’da, Muğla’da ve tüm ülkede yaşanan istismar, tecavüz ve kadın cinayetlerinin takipçisi olacağız.
İşte tam da burada diyoruz ki İstanbul sözleşmesi yaşatır. Uluslararası sözleşmeleri uygula!
Kadınları değil tacizcileri, tecavüzcüleri, katilleri yargıla!
Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz kalmadı, artık yeter!
Kadına şiddet, baskı, taciz, tecavüz, istismar uygulayanlar tutuklansın.
İstanbul Sözleşmesini Uygula!
Gerçek Adalet Uygulansın
Musa Orhan tutuklansın!
Feray Şahin İçin Adalet
Duygu Delen için Adalet
GAZİANTEP DEMOKRATİK KADIN PLATFORMU’’
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.