as_87f7T.jpg

CHP Sözcüsü Öztrak, Saray Hükümetinin salgınla geçen iki yılda vatandaşlara destek vermek yerine borca batırdığına dikkat çekerek, “Pandemide hükümetlerin verdiği doğrudan gelir desteklerinin milli gelirleri içindeki paylarına bakıldığında, Türkiye 185 ülke içinde 105. sırada, Buna karşın milli gelire nispetle borç vermeye gelince dünyada 14. sıradayız. Bankalara olan kredi borcu son iki yılda 2,7 trilyon liradan 5 trilyon liraya çıktı. Ülke büyük bir borç tsunamisinin altında kaldı” diye konuştu.



16 Mart 2022 Çarşamba
Güncel

Çalışma şartlarının ve maddi koşullarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddetin son bulması taleplerine karşın Erdoğan’ın hekimlere yönelik “Gidiyorlarsa gitsinler. (…) Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz” sözlerini anımsatan Öztrak, “Hekimler, elde kalmayınca yalvar yakar ithal ettiğiniz ayçiçek yağı değildir” dedi.
Yazdığı “Burası çok önemli” adlı kitapla gündeme gelen Hazine ve Maliye Eski Bakanı Berat Albayrak’ın görevdeyken Erdoğan’la birlikte milletin 128 milyar dolarını buharlaştırdığını kaydeden Öztrak, “Bir kitap yazacaksa bu kitabın adı ‘Kasada No Papel’ olmalıydı. Umarım kitabında Merkez Bankası’nın arka kapısından çıkarıp, kendisine bağlı kamu bankaları eliyle sattığı, 128 milyar doların hikâyesini de yazmıştır” değerlendirmesinde bulundu.

İlk çıktığında 200 liralık banknotla 1,5 depo benzin, 2 depoya yakın da mazot alındığını belirten Öztrak, bugün aynı 200 lirayla 10 litre bile yakıt alınamadığını kaydetti. Öztrak, akaryakıttaki fiyat artışının sorumluluğunu, dünyada artan petrol fiyatlarına, Rusya-Ukrayna Savaşına yıkmaya kalktığını ifade ederek, “Ağustos’tan bu yana dünyada ham petrol fiyatı yüzde 63 artmış. Türkiye’de mazotun fiyatı yüzde 214 artmış. Demek ki mazottaki fiyat artışının sadece üçte biri dünyadan geliyor. Üçte ikisi Sarayın marifeti! Enerji ve akaryakıt fiyatlarındaki bu saray mamulü artış, iğneden ipliğe her şeye zam demek” değerlendirmesinde bulundu.

Lübnanlı Haririlerin ve Suudilerin, TELEKOM’da yaklaşık 6,5 milyar dolar temettüyü alıp borcu Türk bankalarının sırtına bıraktığını söyleyen Öztrak, “Tarlanın taşıyla, tarlanın kuruşunu vurdular. Bunun için uluslararası tahkime gidildi mi? Hayır! Biz Talan İstanbul’un parasını ödemeyeceğimizi söylediğimizde, sarayın kibirlisi ‘Söke söke sizden bu paraları, uluslararası tahkim yoluyla alırlar’ diyordu. Peki TELEKOM’da neden kulağının üstüne yattı? Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ya! Hiç mi devlet terbiyesi görmediniz? Başka bir ülkede olsa, hem ulusal hem uluslararası mahkemelerde, bunu yapanın burnundan fitil fitil getirilirdi. Ama bıraktık hesap sormayı, Erdoğan temettüleri alıp kaçanı sarayında ağırladı” dedi.

Öztrak, TELEKOM’da geçmişten bugüne yönetim kurulu üyeliklerinde bulunanların bugün Saray’da Cumhurbaşkanı Yardımcılığından Cumhurbaşkanı Genel Sekreterliğine ve danışmanlığa kadar pek çok görevde bulunduğunu hatırlatarak, “Şimdi devlete iade edileceği 2026’ya az bir süre kalmışken, Varlık Fonu, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini, 1 milyar 650 milyon dolar kredi kullanarak bankalardan devralıyor. Neden şimdi? Bankalar mı kurtarılıyor? Yoksa suç mahallinde delil mi karartılacak? Ya da seçimlerden hemen önce Türk Telekom apar topar, birileri için kılçıksız balığa mı dönüştürülüyor? Kime, neyin sözü verildi? Hatırlatıyoruz: Miri malı balık kılçığıdır. Yutulmaz. Yutmaya kalkanın boğazına takılır” diye konuştu. Öztrak, Türk Telekom özelleştirmesinin, iktidara geldiklerinde hesabı sorulacak ilk işlerden biri olacağının altını çizdi.

Bir soru üzerine AK Parti ve MHP’nin Meclis’e getirdiği Seçim Yasası düzenlemelerini de değerlendiren Öztrak, “Eğer iş başında bir hükümet seçim yasalarıyla oynamaya başlamışsa sonunun geldiğini anlamış demektir. Ne yaparlarsa yapsınlar milletimiz bunların ne yaptıklarını gördü, notlarını verdi. Biran evvel evlerine göndermek içinde sandığı dört gözle bekliyor. Gidiyor gitmekte olan, geliyor gelmekte olan” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“TUHAF ZAMANLARDA” YAŞIYORUZ

Çinlilerin, “Tuhaf zamanlarda yaşayasın” diye bir deyişi var. Bu, bir çeşit kötü dilek… Son bir kaç yıldır, ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız tuhaf zamanlardan geçiyor. Ülkemizde ucube tek kişilik rejim, 2018 yılında fiilen hayata geçti. Çakma oligarklarla çevrelenmiş, tek bir kişinin aklıyla yönetilen bu saray düzeni, ülkemize ardı ardına büyük krizler yaşattı. Hala da yaşatmaya devam ediyor. 2018’den bu yana ülkemizde bereket kaçtı. Tencereler kaynamaz oldu, boşaldı. Milletimizin cebi boşaldı, cüzdanı boşaldı. Merkez Bankası kasasındaki, milletimizin 128 milyar doları buharlaştı, boşaldı. 2019 sonunda bütün dünyayı sarsan bir sağlık krizi patladı. Saray bu krizi de idare edemedi. Milleti borca batırdı. Geçtiğimiz yılın sonbaharında, bu defa tamamen Saray imalatı bir ekonomik kriz çıkardılar. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasıyla, paramızı pul ettiler. Hayat pahalılığı milletimizi silindir gibi eziyor. Milleti benzin ve mazot kuyruklarına, yağ kuyruklarına soktular. Organize sanayi bölgelerimizde gaz ve elektrikler kesildi.

TALİH ANCAK HAZIRLIKLI ZİHİNLERE GÜLER

Geçtiğimiz ay Rusya, Ukrayna’yı işgal etti. Karadeniz’de tansiyon, II. Dünya savaşından bu yana, ilk defa bu kadar yükseldi. Türkiye savaşı bir kenara bıraktı, Rusya’dan, Ukrayna’dan ithal ettiğimiz, Ayçiçek yağlarını taşıyan gemileri, ülkeye getirebilmek için uğraştı. Bu savaş bağıra çağıra çıktı. O sırada, Sarayın kibirlisi Afrika gezisindeydi. Bütün bunlar hiçbir önlem almadığını, bu krize hazırlıksız yakalandığımızı ortaya koyuyor. Çinlilere atfedilen bir başka meşhur söz daha var. “Kriz, aynı zamanda fırsattır.” Ancak krizlerin fırsat olabilmesi için, belli bir hazırlık yapılması da şarttır. Çünkü “talih, ancak hazırlıklı zihinlere güler.” Bunu yaşadığımız her krizle ve ardından kaçan fırsatlarla bugüne kadar gördük.

İKİ TÜRK BİLİM İNSANI, İNSANLIĞI FELAKETTEN KURTARDI

İşte yaşadığımız Covid-19 krizi. Ülkemizde ilk vaka, 11 Mart 2020’de tespit edildi. Virüs kaynaklı ilk vefat ise 17 Mart 2020’de gerçekleşti. Bu tarihler gösteriyor ki, salgında iki yılımızı tamamladık. Almanya’da yaşayan iki Türk bilim insanı, geliştirdikleri yeni tip aşıyla, insanlığı büyük bir felaketten kurtardı. Alman ekonomisine de çok büyük katkıları oldu. Yani hazırlıklı zihinler için salgın fırsata dönüştü. Biz de ise Cumhuriyetin en önemli eserlerinden biri olan, Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatmışlardı. Bu nedenle dışarıdan gelecek aşıyı beklemeye mahkûm olduk. Kapattıkları kurumu şimdi açacaklarmış. Yani giderayak akılları başlarına geldi.

VATANDAŞA DESTEK VERMEDE 105’İNCİ BORÇ VERMEDE 14’ÜNCÜ SIRADA

Salgında milletimiz sadece canıyla değil, cebiyle, cüzdanıyla da sınandı. Başta düşük gelirliler ve esnaflarımız olmak üzere, toplumun tüm kesimleri büyük bedeller ödedi. Başka hükümetler bu zorlu dönemde kesenin ağzını açtı. Vatandaşlarına doğrudan gelir desteği verdi. Bizdeki Saray Hükümeti ise vatandaşa destek yerine borç verdi. Bizdeki hükümet kendi vatandaşına IBAN numarası atıp, para isteyen hükümet olarak tarihe geçti. Millete beş maskeyi bedava dağıtamayan bir hükümet bu hükümet. Pandemide hükümetlerin verdiği doğrudan gelir desteklerinin, milli gelirleri içindeki paylarına bakıldığında, 185 ülke arasında, Türkiye 105. Yani vatandaşına destek vermekte ilk 100’e dahi girememişiz. Ama milli gelire nispetle borç vermeye gelince, dünyada 14. sıradayız. Saray Hükümeti salgının ekonomik yükünü, milletimizi borca batırarak, milletimizin sırtına yıkmıştır. Şimdi herkes çok daha borçlu. Bankalara olan kredi borcu, son iki yılda, 2 trilyon 700 milyar liradan 5 trilyon liraya çıktı. Ülke büyük bir borç tsunamisinin altında kaldı.

ÖLÜM İSTATİSTİKLERİ HALA ORTADA YOK

Saray hükümetinin kifayetsizlikleri, beceriksizlikleri bununla da sınırlı değil. Bu hükümetin pandemideki en büyük günahı; vaka ve ölüm istatistiklerini gizlemeye kalkması oldu. Hala salgında gerçek vefat rakamlarını bilmiyoruz. TÜİK, “Ölüm ve Ölüm Nedeni” istatistiklerini hala açıklamadı. Ama Sağlık Bakanlığının verilerine göre iki yılda, 97 bin vatandaşımızı bu salgında yitirmişiz. Tabip Odası’na göre salgında yitirdiklerimizin gerçek sayısı ise 250 bine ulaşıyor. Kaybettiğimiz her bir yurttaşımızın acısı hala içimizde. Biz buradan bir kez daha salgında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza bu ikinci yılda, Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyoruz.

SAĞLIKÇILARIMIZIN ÖZVERİSİYLE AYAKTA KALDIK

Salgın henüz bitmedi. Toplam vaka sayısında dünyada ilk 10 ülke arasındayız. Ama Sağlık Bakanı, “Salgın tehdit olmaktan çıktı” diye açıklama yapıyor. Ülkemizin sağlık sistemi bu salgın boyunca, hastane personelinden, hemşiresine, doktoruna, tüm sağlık emekçilerimizin özverileri sayesinde ayakta kalabildi. Hepsine müteşekkiriz. Cumhuriyetimizin eğitim alt yapısı sayesinde, yetişen nitelikli doktorlarımız, donanımlı sağlık personelimiz, salgınla mücadelede canlarını ortaya koydu.

DÜN ALKIŞLADILAR, BUGÜN GİT DİYORLAR

Daha düne kadar, balkondan alkışlanan, “Haklarını ödeyemeyiz” dedikleri doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın hakları, bu lafları söyleyen Saray Hükümeti tarafından ödenmedi. Bugün 14 Mart Tıp Bayramı… Ve bu anlamlı günün arifesinde, Erdoğan çıktı doktorlarımıza, “Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Biz de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz. Buralar boş kalmaz” dedi. Şimdi bugün biraz bu laflarını değiştirmeye çalışmış. Ama badel harabül Basra. Afganlı, Suriyeli sığınmacıları buyur eden Sarayın kibirlisi, bu ülkenin yetişmiş doktorlarına, gencecik evlatlarına “Git!” dedi.

BÖYLESİNE KİBİR VE NOBRANLIK DÜNYADA GÖRÜLMEDİ

Erdoğan şoförünü vekil, rüşvetten aklanmamış Bakanını Büyükelçi, pehlivanını banka yöneticisi, damadını bakan atamayı bildi. Saray sosyetesine bir değil iki üç yerden maaş bağladı. Ama hakkını istedi diye, memleketin iyi yetişmiş, nitelikli, namuslu, liyakatli insanlarını, kapıya koymaya kalktı. Böylesine bir kibir, böylesine bir nobranlık, okumuş insanlara duyulan bu haset, dünya üzerinde ne görülmüştür, ne de duyulmuştur! Böyle bir zihniyetin elinde bu ülke krizleri fırsata çevirebilir mi? Böyle bir ülkede bilim yapılabilir mi? Yenilik ve icatlar yapılabilir mi? Bugün milletimizin hak ettiği en iyi sağlık hizmeti bu millete bu zihniyetle verilebilir mi?

DOKTORLAR YALVAR YAKAR İTHAL EDECEĞİNİZ AYÇİÇEK YAĞI DEĞİL

Sağlık çalışanlarımız bugün, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddetin son bulması için, üç gün sürecek bir iş bırakma eylemine başlıyor. Sağlık çalışanlarının maaş ve çalışma şartlarıyla ilgili iyileştirmeleri içeren bir düzenleme, bundan birkaç ay önce Meclis’e sunulmuştu. Sağlık Bakanı da bu düzenlemenin arkasındaydı. Sonra ne olduysa oldu Sarayın talimatıyla bu düzenleme geri çekildi. Ardından “Düzenleme 14 Mart’a yetiştirilecek” dendi. Bugün bu da yalan çıktı. Hükümetten, görevinin idrakindeki bir yönetimden beklenen ülkemizin ihtiyaç duyduğu tecrübeli doktorlara, sağlık çalışanlarına, bu ülkede insanca yaşayacakları ve çalışacakları, imkân ve hakları sağlamasıdır. Böylece milletimiz de hak ettiği en kaliteli sağlık hizmetini, ihtiyacı olduğu anda ve özellikle de sıra beklemeden alabilecektir. Hekimler, elde kalmayınca yalvar yakar ithal ettiğiniz, Ayçiçek yağı değildir.

İKTİDARIMIZDA SAĞLIKÇILAR İÇİN BUNLARI YAPACAĞIZ

İktidarımızda sağlıkçılara sözümüzdür: Sağlıkta şiddetin önlenmesi için caydırıcı düzenlemeleri hemen yapacağız. Doktor ve hemşire dövmeyi, milli spor zannedenlere göz açtırmayacağız. Beklenen sağlık personeli atamalarını derhal yapacağız. Kamuda sağlık alanındaki istihdamı, çoklu ve parçalanmış bu yapıdan kurtaracağız. Her bir sağlık mesleği üyesini devlet memuru olarak istihdam edeceğiz. Sağlık çalışanlarının refah düzeyini yükselteceğiz. Hak ettikleri temel ücretleri almalarını sağlayacağız. Çalışma saatlerini, Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uygun olarak insani hale getireceğiz. Biz bu vesileyle, başta hekimlerimiz olmak üzere, tüm sağlık emekçilerimizin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyoruz.

KELEBEK KANAT ÇIRPSA ÜLKEDE FIRTINA KOPUYOR

Saray düzeninde, liyakatin yerini sadakat aldı, devleti devlet yapan kurumlarımız da birer birer yok oldu. Yok edildi. Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu kapatıldı. Dışişleri Bakanlığı gibi ülkenin hafızası olan bir kurum, AK Parti eskilerinin arpalığına çevrildi. Bu rejim ülkeyi sadece ekonomik krize değil, çok ağır bir devlette yönetim krizine de soktu. Bu nedenle dünyada bir kelebek kanat çırpsa, ülkemizde fırtınalar kopuyor. Rusya-Ukrayna Savaşıyla bunu bir kez daha gördük. Rusya’dan sonra risk primleri, tahvil faizleri en fazla artan, parası en fazla değer kaybeden ülke biz olduk. Sanki biz savaştayız.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞINA HAZIRLIKSIZ YAKALANDIK

Kuzeyimizdeki savaşa, devletteki yönetim krizi nedeniyle, son derece hazırlıksız yakalandık. Önce kayınpeder-damat bu ülkenin 128 milyar dolarını, yok yere sattı bitirdi. Sonra Sarayın kibirlisi “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi, paramızı pul etti. Ülkeyi buhrana soktu. Bu ülkeye hiçbir işgal ordusunun veremeyeceği kadar zarar verdi.

DAMADIN KİTABININ ADI “KASADA NO PAPEL” OLMALIYDI

Ama anlaşılan Damadı, “Bu ülkede her şey olabilirsiniz; ama rezil olamazsınız” sözüne inanmış. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözüne itimat etmiş. Kitap yazmış. Milletle alay eder gibi, adını da “Burası çok önemli” koymuş. Bir kitap yazacaksa bu kitabın adı “Kasada No Papel” olmalıydı. Madem adını “burası çok önemli” koymuş, umarım Merkez Bankası’nın arka kapısından çıkarıp, kendisine bağlı kamu bankaları eliyle sattığı, “128 milyar doların” Hikâyesini de kitabında yazmıştır. Kayınpeder ve damadın buharlaştırdığı 128 milyar dolar yüzünden, ülkemizin döviz kasası bugün 70 sente muhtaç. 10 Mart itibariyle, TCMB’nin döviz kasası 55 milyar dolar açık veriyor. Kuzeyimizdeki savaşa bomboş kasayla yakalandık.

2 DEPO YAKIT ALAN 200 LİRAYLA ŞİMDİ ANCAK DEPONUN IŞIĞI SÖNÜYOR

Yine bu savaşa rekor üstüne rekor kıran bir enflasyonla yakalandık. Türkiye, Şubat’ta yüzde 50’yi aşan enflasyonla, Arjantin’i solladı, G-20’nin ve OECD’nin enflasyon şampiyonu oldu. Şuanda da, dünyada en yüksek enflasyona sahip 8. ülkeyiz. Yılbaşında asgari ücrete yapılan yüzde 50’nin üzerinde zam, daha ilk iki ayda açlık sınırının altına düştü. Her zaman söylüyoruz, “Mühim olan cebinizde kaç para olduğundan çok, o parayla ne alabildiğinizdir.” Şu anda en büyük banknotumuz 200 lira. 200 liralık bu banknot, Ocak 2009’da tedavüle çıktı. İlk çıktığında bu 200 lirayla; 40 litre Ayçiçek yağı alınıyordu, şimdi 6 litre bile alınmıyor. İlk çıktığında bu 200 lirayla; 90 paket makarna alınıyordu. Şimdi ancak 20 paket alınabiliyor. İlk çıktığında bu 200 lirayla; 12 kilo dana eti alınıyordu, bugün 2 kilo alamıyorsunuz. İlk çıktığında bu 200 lirayla; mutfağınıza 5 tane 12 kiloluk tüp gaz alabilirken, şimdi tek bir tane bile alamıyorsunuz. 12 kilogramlık mutfak tüpünün fiyatı 300 liraya dayandı. Ama asıl kötüsü benzinde ve mazotta… İlk çıktığında bu 200 lirayla; 1,5 depo benzin, 2 depoya yakın mazot alıyorduk. Bugün aynı 200 lirayla, 10 litre bile yakıt alınamıyor. Arabaya 200 liralık yakıt koyuyorsunuz, deponun ışığı zor sönüyor. İşe iki kez gidip gelince, akaryakıt ışığı yine yanıyor.

FİYATLAR YAKAR TOP OLDU

Tabi böyle olunca da benzin mazot fiyatları yakar top oldu, kimse elinde tutmak istemiyor. EPDK Başkanı televizyonlarda, fiyatları duyuran, Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası’nı yani EPGİS’i vatandaşı yanıltmakla suçladı. Suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. EPGİS de, “Buyurun başvurun, kimin doğru kimin yanlış söylediği belli olsun” diye rest çekti. O mu yaptı, bu mu yaptı, bunu mu dedi, bunların hiçbiri önemli değil. Sonuç: Pompada mazot 23 lira, benzin 20 liranın üstünde…

FİYATTAKİ ARTIŞIN ÜÇTE BİRİ DIŞARIDAN, ÜÇTE İKİSİ SARAYIN MARİFETİ

Hükümet şimdi bunun sorumluluğunu, dünyada artan petrol fiyatlarına, Rusya-Ukrayna Savaşına yıkmaya kalkıyor. Ağustos’tan bu yana; dünyada ham petrol fiyatı ne kadar artmış? Yüzde 63 artmış. Peki Türkiye’de mazotun fiyatı ne kadar artmış? Yüzde 214. Demek ki mazottaki fiyat artışının sadece üçte biri dünyadan geliyor. Üçte ikisi Sarayın marifeti… Enerji ve akaryakıt fiyatlarındaki bu saray mamulü artış, iğneden ipliğe her şeye zam demek…

YENİ TARIM BAKANI ESKİSİNİ ARATMIYOR

Mazot tarlada traktöre lazım… Hayat pahalılığını azaltmak için üretmek lazım… Ama maşallah yeni Tarım Bakanı da eskisi gibi çıktı. Bakanlık kariyerine kendinden öncekini aratmayan açıklamalarla giriş yaptı. Yerli ve milli üretimi ve üreticiyi desteklemek, bu bakanın da aklında yok. Afrika’nın “kuzeyinde olmasa bile güneyindeki bakir alanlarda” tarımsal üretim planlarını anlatmaya başladı. Sanki bu ülkenin toprağı bitti. Bu ülkede çiftçi yok. Bu ülkenin toprağı da var, çiftçisi de var ama onları düşünen bir Hükümeti bir Tarım Bakanı yok. Beyler Antalya’dan İstanbul’a, meyve sebzeyi ucuza taşımayı beceremiyor, Afrika’da mal ürettirip Türkiye’ye taşımaya kalkıyorlar. Taze Bakanın anlaşılan haberi yok, akaryakıt fiyatlarındaki günlük artışlara, üretici de, nakliyeci de yetişemiyor. Artık ürünün fiyatı Hal’den çıkıp pazara giderken yolda değişiyor. Nakliyeci mazotun fiyatının ne olacağını bilmediğinden bir hafta sonrasına, taşıma için fiyat veremiyor. Çiftçi üretemezse, nakliyeci taşıyamazsa, Afrika’dan getirseniz dahi, bu ürün sofraya nasıl ulaşacak? Sadece nakliyeciler değil, toplu taşımacılar da mazot fiyatlarından illallah demiş.

EKONOMİ MASASI BARTIN VE KARABÜKTE’YDİ

Geçtiğimiz hafta Perşembe ve Cuma günleri, CHP Ekonomi Masası olarak Bartın ve Karabük’ü ziyaret ettik. Toplu taşımada faaliyet gösteren bir oda başkanı, “45 yıldır bu sektördeyim, böyle bir şey görmedim. Eskiden 1 yolcu parasıyla 2 litre mazot alıyordum, şimdi 3 yolcu parasıyla bir litre mazot alamıyorum diyor. Ulaşım biterse cenazeyi, yolcuyu, hastayı kim taşıyacak” diyor. Haklı mı? Son derece haklı… Bir başka ulaştırma kooperatifi başkanı: “Çıkmazdayız. Son mazot zamlarıyla artık bitmedik, bitme noktasını da geçtik” diye dert yandı. İş dünyası da artan enerji faturalarından şikâyetçi… Yaptığımız toplantılardan birinde bir iş insanımız, “ Önümüzü göremiyoruz. Ürettiğimizi satalım mı? Yoksa depoda mı tutalım?” diye bize soruyor. Eğer üretici önünü göremiyorsa, bugün sattığını yarın yerine koyamayacağını düşünüyorsa, “Satsam mı, tutsam mı” diye tereddüde düşmüşse, bu ülkede ekonomi yönetilmiyor demektir. Ülkede her yerden feryatlar yükseliyor. Süt üreticileri de yem fiyatlarından dertli, bu maliyetlerle, ömür verdikleri işletmelerini, kapatmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar. Bir mobilya üreticisi artan MDF fiyatlarındaki artıştan yakındı, “Çalıştıkça zarar yazdıklarını” anlattı. Et ürünleri üreten bir imalathanenin sahibi: “Kötü dedikleri 80’lerde köylere çıktığımda her hanede 8-9 baş hayvan vardı, şimdi yok. Traktörü olan var ama mazot fiyatlarından o da traktörünü çalıştıramıyor” diye durumu özetledi.

İŞSİZLİK VE HAYAT PAHALILIĞI BİRLEŞTİ, MİLLETİ SEFALET KUYUSUNA ATTI

Hayat pahalılığı milletin gelirini aşındırırken işsizlik gelirden mahrum ediyor. Bugün Türk ekonomisinde bu iki illet birleşiyor, milleti “sefalet” kuyusuna atıyor. Ne yazık ki bugün, Erdoğan’ın Ucube Şahsım Rejimi elinde son 20 yılın en kötü ekonomik koşullarını yaşıyoruz. 2002 krizinde dahi 40 puan civarında olan Sefalet Endeksi, bugün 60 puanın üzerinde dalgalanıp duruyor. Ocak ayı itibariyle gerçek işsiz sayımız yeniden 8,5 milyon kişiye dayandı. Alayiş valayişle anlattıkları büyümeler, milletin işini de, aşını da artırmıyor. Kendi bakanlıkları açıkladı: Geçtiğimiz yıl 11 milyon 370 bin kişi devletten yardım almış. Bir yıl önce bu sayı 4 milyon 470 bin kişiymiş. O zaman soruyoruz: Bu ülkede kim büyümüş milyonlarca insan yardım almak zorunda kaldıysa? 2022’ye TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi, 43 bin kişilik istihdam kaybıyla başladık. İşsizlik rakamları, ekonominin kaliteli istihdam oluşturma kapasitesinin de giderek zayıfladığını gösteriyor. Daha fazla çalışmak istediği halde çalışamayanların sayısı pandemiden önce 300 binlerdeydi, şimdi 1 milyon 400 bin kişi daha fazla çalışmak istediği halde çalışamıyor ama istihdamda gözüküyor.

GİDERAYAK KAZANIN DİBİNİ SIYIRIYOR

Millet sefalet içindeyken, Saray ve şürekâsı, giderayak kazanın dibini iyice sıyırmaya çalışıyor. Bu ülkenin zeytinliklerine, sit alanlarına göz diken Saray ve yandaşları bir yandan da Hazine arazilerinin imara açılması için uğraşıyorlar. Çakma oligarklar için Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Çimento Fabrikası arazisinde yeni bir imar kıyağı hazırlanıyor. Atalarımız ne güzel demiş: “Hırsız içeriden olunca, kapı kilit tutmazmış.”

TELEKOM 9 YILDA BORCA BATIRILDI

AK Parti döneminde pek çok şaibeli iş ve işlem yapıldı. Ama bunların en karanlığı Türk Telekom özelleştirmesidir. Telekom’un yüzde 55 hissesi, 2005 yılında imtiyaz devri yöntemiyle, 6 milyar 550 milyon dolara verildi. Kime verildi? Lübnanlı Hariri ailesiyle, Suudi Arabistan Telekom şirketi ortaklığına, 21 yıl 3 aylığına bu şirket Telekom’un kullanım hakkını kiraladı. 2026’da Telekom’un, “Şebekesini, teçhizatını kullanılır halde ve şirketi de borçsuz olarak”, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine yeniden devretmek koşuluyla bunu aldı. Çünkü özelleştirme sözleşmesi bunu emrediyordu. Peki, ne oldu? Lübnan ve Suudi ortaklığı, ihalenin peşinatı olan 1 milyar 300 milyon doları ve ilk taksiti olan 1 milyar 400 milyon doları ödedikten sonra, 2006’da bu sefer Türk Telekom’daki hisselerini ipotek ederek, Türk bankalarından yüklü miktarda kredi aldı. Aldığı krediyle de, özelleştirmeden kaynaklanan borcunu kapattı. Şimdi Türk Telekom hisselerinin rehin edilmesi, özelleştirme ihalesine açıkça aykırıydı. Çünkü borcu Lübnan, Suudi imtiyaz ortaklığı aldı. Ama bankalara rehin edilen varlık, devlete aitti. Lübnan ve Suudi ortaklığı, bankalara borcunu ödemedi. 2013’te borçlarını yeniden yapılandırmak için, bir kez daha bankalarla masaya oturdular. Lübnanlılara hem borcu borçla çevirmek, hem de başta kendilerine olmak üzere, ortaklara temettü ödenmesi için Türk bankaları yeni kredi verdi. Bu da yetmedi, 2014’te dışarıya 1 milyar dolarlık tahvil ihracı yaptılar. 2005’te kasası ağzına kadar dolu olan Türk Telekom, 9 yılda borca batırıldı. Sermaye Piyasası Kurumu da, Türk Telekom’un yönetimindeki bürokratlar da, şirketin içinin boşaltılmasına sessiz kaldı.

TARLANIN TAŞIYLA TARLANIN KUŞUNU VURDULAR

Lübnanlı Haririler ve Suudiler, yaklaşık 6,5 milyar dolar temettüyü ülkemizden alıp götürdüler. Borcu ise Türk bankalarının sırtına bıraktılar. Tarlanın taşıyla, tarlanın kuruşunu vurdular. Bunun için uluslararası tahkime gidildi mi? Hayır! Lübnanlılar paraları yurtdışına götürmüş. Devlete ait bir varlığı bankalara rehin etmiş. Türk Telekom’un içini boşaltmış. Borcu bankaların üstüne yıkmış. Ülkemizde IT altyapı yatırımlarını yapmamış. Sonra da kaçıp, gitmiş.

SİZ NASIL DEVLET YÖNETİYORSUNUZ

Şimdi bir hatırlayalım bakalım, biz Talan İstanbul’un parasını ödemeyeceğimizi söylediğimizde, sarayın kibirlisi “Söke söke sizden bu paraları, uluslararası tahkim yoluyla alırlar” diyordu. Peki TELEKOM’da ne yapmış Erdoğan? Kulağının üstüne yatmış. Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ya! Hiç mi devlet terbiyesi görmediniz? Başka bir ülkede olsa, hem ulusal hem uluslararası mahkemelerde, bunu yapanın burnundan fitil fitil getirilirdi. Ama bıraktık hesap sormayı, Erdoğan temettüleri alıp kaçanı sarayında ağırladı.

MİRİ MALI BALIK KILÇIĞIDIR, BOĞAZINIZA TAKILIR

Şimdi Allah aşkına; Türk Telekom’un geçmişten bugüne, yönetim kurulu üyelerine bir bakalım. Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı dersiniz, Cumhurbaşkanı Genel Sekreterleri mi dersiniz, Cumhurbaşkanı danışmanları mı dersiniz, Bakan Yardımcıları mı dersiniz, hatta Nebati Bakanın bile yolu, Türk Telekom’dan geçmiş… Şimdi 2026’ya az bir süre kalmışken, Erdoğan Şahsım Hükümeti için de, artık yolun sonu görünmüşken, Varlık Fonu Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini, 1 milyar 650 milyon dolar kredi kullanarak bankalardan devralıyor. Neden şimdi? Devlete iadesine 4 yıl kalmış, Varlık Fonu paraya sıkışmış, fon borçlandırılarak ki kurtarılıyor? Bankalar mı kurtarılıyor? Yoksa suç mahallinde delil mi karartılacak? Ya da seçimlerden hemen önce Türk Telekom apar topar, birileri için kılçıksız balığa mı dönüştürülüyor? Kime, neyin sözü verildi? Hatırlatıyoruz: Miri malı balık kılçığıdır. Yutulmaz. Yutmaya kalkanın boğazına takılır. Türk Telekom özelleştirmesi, iktidara geldiğimizde hesabı sorulacak ilk işlerden biri olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

METAL YORGUNU HÜKÜMET BU FIRSATLARI DEĞERLENDİREMEZ

Başta söylediğim gibi, talih hazırlıklı zihinlere güler. Saray ve şürekâsının daha düne kadar, tu kaka edip, beğenmediği Montrö Sözleşmesi, Rusya-Ukrayna Savaşında can simidimiz oldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın devlet adamlığı bir kere daha anlaşıldı. Diğer taraftan, Türkiye’nin önünde çok da büyük fırsatlar var. Rusya-Ukrayna savaşı, ülkemizin jeostratejik üstünlüğünü, bir kez daha gözler önüne serdi. Ama bu jeostratejik üstünlüğü değerlendirmek için dışarıda liderlerle mekik dokumak tek başına yetmez. Türkiye, demokratik standartlarını biran önce yükseltmelidir. Hukukun üstünlüğünü biran önce sağlamalıdır. Üretim ve yatırım ortamını güçlendirmelidir. Bu suretle çok büyük bir sıçrama yapma, pandemiyle beraber kısalan tedarik zincirlerinin sunduğu, fırsatlardan yararlanma imkânı ortaya çıkar. Ama bu iktidar, bu hükümet bunu yapabilir mi? Bu çapsız, metal yorgunu kadrolar bunu değerlendiremez.

MİLLET SARAYA TASDİKNAMESİNİ VERECEK

Biz hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Hafta sonunda, Maltepe’de düzenlediğimiz Ekonomi Forumu’nda ekonomistlerle, akademisyenlerle, iktidarımızda neleri nasıl yapacağımızı etraflıca konuştuk. Eleştiri ve önerileri dikkate alarak, ekonomi stratejimizi tahkim etme imkânını bulduk. Bu çalışmaları önümüzdeki günlerde de sürdüreceğiz. Biz hazırız, milletimiz hazır… Milletimiz sandıkta kendini varlık içinde yokluğa düşüren bu Hükümete tasdiknamesini verecek, yandaş için değil, vatandaşı için çalışacak bir Hükümeti seçecek. Hayatta bayram olacak.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorularınız varsa alıyım.

Soru- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı adayı profili çizerken “Adını bile bilmediğiniz derleyici, toplayıcı bir aday çıkartacağız” dedi. Bu da İYİ Partide Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için kapıların kapandığı şeklinde yorumlandı. Sizin bu açıklamaya ilişkin yorumunuzu alabilir miyiz?

Faik ÖZTRAK- Şimdi bu soru İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Akşener’in söylediklerinin tamamını yansıtmıyor. Aslında bu söylenenlerin hemen girişinde bir başka cümle daha var. Bir giriş var. Sayın Akşener burada diyor ki, “Hem TBMM’yi, hem de Cumhurbaşkanlığını alacağız”. Son derecede doğru söylüyor.

Soru- CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak’ın “Bizimle iyi geçinin CHP iktidar olunca veya ben bakan olunca pişman olmayın” sözleriyle Diyarbakır annelerini tehdit ettiği iddia edildi. Diyarbakır temasları sonrası başlayan anneler ziyareti tartışması hakkında siz ne dersiniz?

Faik ÖZTRAK- Bizim partimizde hiç kimse hiçbir anneyi tehdit etmez. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkedeki tüm annelere saygılıdır. Anneler bizim başımızın tacıdır.

Soru- AK Parti ve MHP seçim kanunu teklifini açıkladı. Seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesi öngörülüyor. Milletvekili çıkarılması konusunda ise partilerin seçim barajını ittifakla geçebileceği ama milletvekilini kendi oyuyla çıkaracağı bir seçim sistemi önerisi yer alıyor. Bu düzenlemeyle ittifak kurmanın yarattığı ayrıcalığın kalktığı da iddia ediliyor. Bu değerlendirmeyi nasıl yorumlarsınız? Milletvekili dağılımı nasıl değişir? Ayrıca bu düzenleme daha az oya sahip partilerin daha yüksek oy alan partilerin listelerinden seçime girmelerinin önünü açar mı?

Faik ÖZTRAK- Eğer iş başında bir hükümet seçim yasalarıyla oynamaya başlamışsa sonunun geldiğini anlamış demektir. Ne yaparlarsa yapsınlar milletimiz bunların ne yaptıklarını gördü, notlarını verdi. Biran evvel evlerine göndermek içinde sandığı dört gözle bekliyor. Gidiyor gitmekte olan, geliyor gelmekte olan.

Çok teşekkür ediyorum.






Yorumlar
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum yaz
600

Üye Ol


Cinsiyet :
Bay
Bayan





Üye Girişi