pol_DsHzq.jpg

Türkiye’de gençliğin durumu raporu yayınlayan Eğitim-Sen, barınma sorunu gençleri tarikat ve cemaatlerin kucağına ittiğine dikkat çekti.



24 Mayıs 2022 Salı
Gaziantep

Yaptığı çalışmalar ve açıklamalarla eğitimcilerin dikkatini çeken Eğitim-Sen, ‘Türkiye’de gençliğin durumu’ adlı bir rapor yayınladı. Önemli konulara dikkat çekilen rapor da, şu hususlara dikkat çekildi:

Nüfusun en dinamik kesimlerini oluşturan gençler, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de egemen sınıflar için dönem dönem tehlikeli, sistem karşısında potansiyel bir tehdit olarak görülmektedir. Bu potansiyel tehdidi ortadan kaldıracak ya da en azından egemen sisteme  yönelik tepkilerini engelleyecek çeşitli araçlar ve kurumlar aracılığıyla, bu kesimin sistem karşıtı davranışları kontrol altına alınmak istenmektedir.

Her düzeydeki eğitim kurumları, tıpkı kışla sisteminde olduğu gibi gençliğin belirli bir disiplin içinde sisteme bağlanması, egemen sistemin  kuralları ve yasaklarıyla eğitilmesi için  düzenlenmiş temel örgütlenmeler olarak ortaya  çıkmıştır. Bu anlamıyla gençlik, bir taraftan düzen  için tehdit olarak değerlendirilirken, diğer taraftan toplumun geleceği açısından büyük önem taşıyan bu kesimin sisteme kazanılması, mevcut düzenin  devamının sağlanması için egemenlerin çıkarları  doğrultusunda ‘eğitilmesi’ ve ‘terbiye  edilmesi’  ihtiyacı ön plana  çıkmaktadır. Buradaki temel  amaç, gençliğin enerjisinden, yaratıcılık ve yeteneklerinden sonuna kadar yararlanmaktır. 

Gençlik kesimleri bir taraftan okullarda ‘terbiye  edilerek’ egemen sisteme kazandırılmaya çalışılırken, diğer taraftan eğitim dışına itilerek, kimi zaman Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) gibi projeler aracılığıyla çalıştırılmakta, kimi zaman da fabrika ve atölyelerde ucuz iş gücü kaynağı olarak ağır çalışma koşulları altında sömürülmektedir. 

Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlardan söz ederken, sermaye güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini,  yaratıcılığını sömüren, gençliğin dinamizmini  denetimi altına alan ve onu düzenin temel parçası haline getiren politikaları görmemek mümkün değildir. Çünkü bu politikalar, gençlik düzene karşı  örgütlü bir karşı koyuş gerçekleştirmediği sürece,  onu oyalayacak, kendi çıkarları doğrultusunda  yönlendirecek yol ve yöntemlerin sonuna  kadar  kullanılmasını sağlamaktadır. Egemen sınıfların  kontrolü elinden kaçırdığı; gençliğin sömürüye,  baskılara, karşı mücadelesinin yükseldiği dönemlerde, 1980 öncesinde olduğu gibi, zor ve şiddet araçlarıyla sindirme politikaları uygulanmakta ve sayısız araçlarla gençliğe saldırılmaktadır. 

Gençlik, ilkokuldan başlayarak idealist, gerici bir  temelde örgütlenmiş olan, dünyayı gerçekte olduğu  gibi değil, sermaye güçlerinin onlara göstermek  istediği gibi görmelerini sağlayan bir okul eğitimi ile dünyayı tanıyarak işsizler ordusuna katılmaktadır. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, daha çocuk yaşta okuldan dışlandığı, üniversite kapılarının emekçi, yoksul aile çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin bir sonucudur. Dolayısıyla  Türkiye gençliği, her tür ekonomik‐toplumsal  destekten soyutlanarak işsizlik ve gelecek güvencesizliği kıskacına alınmış bir konuma  sürüklenmiştir. Özellikle kentlerin yoksul  kesimlerinde, eğitimsiz, yoksulluk içinde hayata  atılan ve iş bulma olanakları son derece  kısıtlanmış olan emekçi gençlik yığınları, her tür  gerici, ırkçı, şoven propagandaya maruz kalmaktadır. Bunun yanında uyuşturucunun, adi suçların en açık hedefi yine gençlik olmaktadır.

TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 15,3’ÜNÜ GENÇ NÜFUS OLUŞTURUYOR

Toplumsal bir kategori olarak değerlendirdiğimizde gençlik, nüfusun genel olarak yaşı 15 ile 25 arasında olan kesimini oluşturmaktadır. Türkiye  İstatistik  Kurumu’nun  (TÜİK)  son  verilerine  göre, Türkiye’de toplam nüfusun  (84 milyon 680 bin)  yüzde 15,3’ünü (12 milyon 971 bin) genç nüfus oluştururken, genç nüfusun, %51,3’ünü erkek nüfus; %48,7’sini ise kadın nüfus oluşturuyor. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarında, genç nüfus  oranının 2025 yılında %14,3; 2030 yılında %14;  2040 yılında %13,4; 2060 yılında %11,8 ve 2080 yılında % 11,1’e düşeceği öngörülmektedir.  

GENÇ NÜFUS ORANININ EN YÜKSEK VE EN DÜŞÜK OLDUĞU İLLER

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre; 2021 yılında Türkiye’de genç nüfus oranının en yüksek olduğu il, %22,8 ile Hakkâri olurken,  Hakkâri’yi  %22,1 ile Şırnak ve %21,8 ile Siirt izlemektedir. Genç nüfus oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla; %12,3 ile Muğla, %12,7 ile Tunceli ve Balıkesir’dir. 

MİLYONLARCA GENÇ İŞSİZLİK SORUNUYLA BOĞUŞUYOR

Gençlerin işsiz kalmaları hem bireysel hem de  toplumsal anlamda önemli sorunlara yol açmaktadır. Çünkü istihdam ve çalışma koşulları,  kişilerin ve özellikle de gençlerin sosyal kimliğini şekillendirir; aynı zamanda yaşamları,  bağımsızlıklarının gelişimi,  gelirleri ve kendilerine  saygıları açısından büyük öneme sahiptir. Türkiye’de çalışma çağında 9 milyonu aşkın üniversite mezunu iş gücü bulunurken,  bunlardan  1,1 milyonu  işsizdir. Üniversite mezunlarında  ortalama  işsizlik  oranı  yüzde 12,4’tür. Bazı bölüm mezunlarında bu oran yüzde 27’yi aşmaktadır. 

Türkiye’de gençliğin en önemli sorunlarından birisi işsizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. TÜİK’in resmi iş gücü istatistiklerine göre, gençlerde iş gücüne katılma oranı yüzde 41,7 olmuştur. Genç nüfusta mevsim etkisinden arındırılmış  işsizlik  oranı  ise  yüzde  21,1 olarak gerçekleşmiştir. Gerçek  oran  çok daha  fazladır. 15‐24 yaş aralığındaki gençlerde 2022 yılı 1. çeyreğinde işsizlik oranı genç erkeklerde yüzde 18,5 iken; genç kadınlarda bu oran yüzde 26 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşmiştir. 

DİSK AR’ın TÜİK verileri üzerinden yaptığı araştırmaya göre, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Covid‐19 nedeniyle genç işsizliği oldukça yükselmiştir. TÜİK genç işsizliğini 2022 1. çeyreğinde yüzde 21 olarak açıklarken, bu rakam gerçek durumu yansıtmaktan uzaktır. DİSK’in hesaplamasına göre 15‐24 yaş arası genç nüfusta geniş tanımlı işsizlik oranı 2022 1. çeyreğinde yüzde 41 olarak gerçekleşmiştir.

Geniş tanımlı genç işsizliği dar tanımlı genç işsizliğinden 20 puan fazladır.  

GENÇ NÜFUSUN %31,1'İ 20‐22 YAŞ GRUBUNDA YER ALIYOR 

Genç nüfus yaş grubuna göre incelendiğinde;  2021  yılında  genç  nüfusun %29'unun  15‐17  yaş grubunda, %19'unun 18‐19 yaş grubunda, %31,1'inin 20‐22 ve %20,9'unun ise 23‐24 yaş grubunda yer aldığı görülmektedir. 

TÜİK’in hane halkı iş gücü araştırması sonuçlarına göre; gençlerde istihdam oranı bir önceki yıla göre incelendiğinde;  gençlerin istihdam oranı  2017 yılı sonu itibariyle %34,3’tür. Cinsiyete göre incelendiğinde istihdam oranının genç erkeklerde %45,4; genç kadınlarda ise %23 olduğu görülüyor.

Genç istihdamı sektörlere göre incelendiğinde ise  istihdam edilen  gençlerin %18’i tarım sektöründe; %30,4'ü  sanayi  sektöründe; %51,6'sı  ise  hizmet  sektöründe  yer alıyor. İstihdam edilen genç  erkeklerin %14,6'sının  tarım  sektöründe,  %36,5'inin  sanayi  sektöründe,  %48,9'unun  hizmet sektöründe yer aldığı görülürken; genç kadınların %24,9'unun  tarım, %18'inin sanayi, %57,1'inin ise hizmet sektöründe yer aldığı görülüyor.

OKUL TERKİ SORUNU VE EĞİTİMİNİ YARIDA BIRAKAN GENÇLER 

Türkiye’de son yıllarda okullaşma oranlarında sınırlı artışlar gözlenirken, eğitimini yarıda bırakıp okulu terk etme durumu ciddi bir sorun haline gelmiştir. Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Türkiye, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında okulu erken bırakma alanında ilk sıradadır. Eğitimini yarıda bırakanların sayısı bölgelere göre  farklılık arz ederken, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde okulu terk edenlerin oranı diğer bölgelere oranla daha fazladır.  Eğitimin  bütün  kademelerinde,  özellikle  ortaöğretimde  okullaşma  oranında  bölgesel  farklılıklar bulunmaktadır.  Kız  çocuklarının  okullaşma  oranında  görece  artış  olmasına  rağmen, bu artışın mezuniyet oranlarına bire bir yansıdığını söylemek mümkün değildir. 

Türkiye’de  öğrencilerin  en  fazla  devamsızlık  yaptığı  lise  türü  mesleki  ve  teknik  liselerdir.  Bu liselerde öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık yüzde 42’si bir eğitim öğretim yılı içinde 20 gün ve üzeri devamsızlık yapmaktadır.

Eğitimde sınav odaklı uygulamalar, gelecek kaygısı, öğrenci özerkliğinin sınırlılığı, okul güvenliğine ilişkin fiziki‐psikolojik tartışmalar ile katı disiplin uygulamaları okullarda algılanan stresi ve devamsızlığı artırmaktadır. Ortaöğretimde gözlenen yüksek terk oranlarının, açık lise uygulaması dâhil öğrencilerin kariyer amaçlılığında gözlenen sorunlar, okulların bu yaş grubu için sosyal çekiciliğinin düşük olması, üniversiteye  girişle  ilgili  umutsuzluk  ve  akademik  yılmazlık  davranışları  kapsamında  ele  alınması önemlidir. 

Okul terki kapsamında ele alınan öğrencilerin eğitimlerini yarıda bırakmaları durumu ciddi sosyal ve  ekonomik  sonuçlar  doğurmaktadır.  Bu  sonuçların  farkında  olan  toplumlar,  öğrencilerin  eğitim sistemi içinde  daha  uzun  süre kalmasına yönelik  politikalar geliştirmektedir. Söz konusu  politikalar, öğrencinin okul terki noktasına gelmeden önceki süreci analiz ederek öğrenciler için anlamlı bir okul iklimi oluşturmayı hedeflemektedir. 

Türkiye  Aile Yapısı  Araştırması  2021  sonuçlarına  göre, 15‐24  yaş  grubundaki  genç  nüfus  içinde eğitimine devam etmek istemesine rağmen (üniversite dâhil) eğitimini yarıda bırakan gençlerin oranı %7,6’dır. Genç erkeklerde  bu  oran  %8  iken  genç  kadınlarda  %7,1  olarak  gerçekleşmiştir.  Eğitimini yarıda bırakan gençlerin eğitimini yarıda bırakma nedenleri incelendiğinde ilk sırayı %48,1 ile ekonomik nedenler  alırken,  bunu  %23,6  ile  eğitimdeki  başarısızlık  ve  %10,8  ile  ailenin  izin  vermemesi  takip etmiştir. 

EĞİTİMDE 4+4+4 DAYATMASIYLA 1,5 MİLYONA YAKIN GENÇ ÖRGÜN EĞİTİM DIŞINA İTİLMİŞTİR 

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce MEB verilerine göre, açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış seyri yaşanmış ve 2020/’21 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle açık ortaokuldaki öğrenci sayısı 222 bin 638, açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon  254  bin  420’ye  (önceki  1  milyon  361  bin  167)  çıkmıştır.  2020/’21 eğitim  öğretim  yılı  sonu itibariyle  toplamda  1  milyon  452  bin  331  öğrenci  örgün  öğretimin  dışında  yer  almakta  ve  açıköğretimde okumaktadır. 

Açık  öğretimde  okuyan  öğrenci  sayısındaki  artışın  temel  nedeni,  temel eğitimden  ortaöğretime geçiş sistemi nedeniyle istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmalarıdır. Özellikle son yıllarda MEB’in öğrencileri  imam  hatip  liselerine  yönlendirme  girişimleri,  açık  lisede  okuyan  öğrenci  sayısının  ciddi anlamda artmasına neden olmuştur. 

NE EĞİTİMDE NE İSTİHDAMDA YER ALAN GENÇLERİN SAYISI ARTIYOR 

 Hane halkı işgücü araştırması  sonuçlarına göre gençlerde iş gücüne katılma oranı,  2020 yılında

%39,1 iken, bu oran 2021 yılında %41,7 olmuştur. Genç erkeklerde iş gücüne katılma oranı %53,1, genç kadınlarda ise %29,7’dir. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı 2021 yılında %24,7 olmuştur. Bu oran 2021 yılında genç erkeklerde %17,5, genç kadınlarda ise %32,4 olmuştur. Lise altı eğitimlilerin 405 bini (yüzde 12,3), lise mezunlarının 227 bini (yüzde 18,9), yükseköğretim mezunlarının da 152 bini ne eğitimde ne istihdamda yer almaktadır. İş bulmada en avantajlı olduğu düşünülen mesleki veya teknik lise mezunlarında ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı ise yüzde 22,5’tir. 

BARINMA SORUNU GENÇLERİ TARİKAT VE CEMAATLERİN KUCAĞINA İTİYOR

2021/’22 eğitim öğretim yılı başından itibaren milyonlarca öğrenciyi etkileyen barınma  sorunu, önceki yıllar ile karşılaştırılamaz boyutlara ulaşmıştır. Bu duruma ek olarak yüzde yüzden fazla artan ev kiraları ve özel yurt fiyatlarının yüksekliği öğrencileri ve ailelerini büyük bir çaresizliğe itmiştir.  MEB Örgün Eğitim İstatistiklerine göre, 2002’de Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı 191yurt varken, 2020’de  bu sayı 793’e  çıkmıştır. 20  Aralık  2021  tarihi  itibarıyla  Gençlik  ve  Spor  Bakanlığı bünyesindeki 780 yurtta 743 bin 530 kişilik yatak kapasitesi bulunmaktadır. Devlet üniversitelerinde yaklaşık 7,5 milyon öğrenci öğrenim görürken, 3,8 milyon öğrenci örgün eğitim kapsamındadır. Bunun anlamı her 5 öğrenciden dördünün açıkta olmasıdır. 

Öğrenciler kapasitesi belli olan devlet yurtlarında kendisine yer bulmaya çalışmakta, bulamayınca vakıf, cemaat ve tarikatların yurtlarına muhtaç kalmaktadır. Geçtiğimiz yirmi yıl içinde özel yurtların sayısı iki kat artışla 2 bin 210’dan 4 bin 406’ya yükselmiştir. Özel yurtların 2 bin 894’ü dernek, 416’sı vakıf yurdu, diğerleri şahıs yurtları (368), ticari yurt (666) ve üniversite yurtlarıdır.  

Yıllardır kamu kaynaklarıyla yapılan destekler sonucunda dini vakıf ve derneklere ait yurtlara daha fazla  öğrencinin  yönelmesi  sağlanmıştır.  İktidar, KYK  yurtları  önündeki  uzun  kuyruklar  karşısında, önümüzdeki birkaç yıl kendisine sıra gelmeyeceğini gören ve kirasını ödeyebileceği bir ev bulmaktan umudunu  kesen  öğrenci  kitlesini  bilinçli  bir  şekilde  TÜRGEV,  TÜGVA,  Ensar  Vakfı  ve  İlim  Yayma Cemiyeti gibi  tarikat‐cemaat yurtlarına doğru adeta itmektedir. İlim Yayma Cemiyeti’nin 107; Ensar Vakfı’nın 60; TÜGVA’nın 38; TÜRGEV’in 18 yurdu vardır. Bu yurtlar için vakıflara halkın vergilerinden her yıl milyonlarca lira aktarılmaktadır. 

Öğrencilerin  barınma  sorununu  çözmek  için  yeni  yurtlar  yaptırmak, mevcut  öğrenci  yurtlarının fiziki ve altyapı koşullarını iyileştirmek  için  kaynak  ayırmayan  iktidar,  yıllardır  arka  bahçesi  olarak gördüğü  tarikat‐cemaat  yurtları  söz  konusu  olduğunda  kamu  kaynaklarını  kullanmaktan  geri durmamaktadır. Bu yurtlarda kalan öğrencilerin tarikat mensubu hocalar eşliğinde dini etkinliklere ve sohbetlere katılmasının zorunlu olduğu bilinmektedir. 

Siyasi iktidar, dini eğitimi okul öncesinden  üniversiteye  kadar  yaygınlaştırmaya  çalışıp,  eğitim müfredatını da laiklik ve bilim karşıtı bir çizgide yeniden oluştururken, pratikte tarikat ve cemaatleri, dini  vakıf  ve  dernekleri  eğitim  sisteminin  somut  bir  parçası  olarak  devreye  sokmuş  durumdadır.

Öğrencilerin  yıllardır  tarikat‐cemaat  yurtlarına  yönlendirilmesi  iktidarın  “dindar  nesil  yetiştirme” yönündeki siyasal‐ideolojik hedeflerinden bağımsız değildir. 

Ekonomik  olanakları  yetersiz  öğrencilerin  eğitim alma  haklarını  kullanmalarını  sağlamak  sosyal devlet olmanın ve toplumsal adalet ve fırsat eşitliği ilkelerinin temel gereklerindendir. Bunun için talep eden tüm öğrencilere her kademede, ama  özellikle  orta ve yükseköğretimde yurt olanağı sunmak sosyal  devletin  temel  sorumluluğudur.  Eğitim  bir  ayrıcalık  değil,  temel  bir  insan  hakkıdır.

Öğrencilerimizin insanca yaşayabilecekleri beslenme ve barınma hakkı anayasal bir hak ve kamusal bir sorumluluktur. Öğrenciler, siyasi iktidarla içli dışlı olan çeşitli dini grup ve cemaat yurtlarına mecbur bırakıldıkları bu sistemden acilen kurtarılmalıdır.

SONUÇ:

Eğitimin  içinde  bulunduğu  sorunların  ve  sayıları  milyonları  bulan  çocuk  ve  gencimizin  eğitim hakkından  mahrum  bırakılmasının  sorumluları  kimlerdir?  Tek  istedikleri  daha  iyi  bir  gelecek  için okumak olan çocuk ve gençlerimiz mi? Çocuklarının geleceği için varını yoğunu ortaya koyan öğrenci velileri mi? Yoksulluk ve açlık  sınırında çalışarak, çocuklarımızın daha nitelikli bir eğitim alması için çabalayan eğitim ve bilim emekçileri mi?  Geçmiş  siyasi iktidarların birikimine  sahip çıkan AKP hükümeti, eğitim  sisteminde ortaya çıkan olumsuz tablonun ve gençlerin yaşadığı sorunların öncelikli sorumlusudur. 

Toplumdaki  gelir  adaletsizliğinin  ve  yoksullaşma  oranının  artması;  göç  nedeniyle  başta  büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim birimlerinde oluşan kontrolsüz yapılaşma ve yerel düzeyde kendi yönetim düzeneklerini oluşturan mafya benzeri grupların sayısındaki artış; kitlesel işsizlik sorunu ve benzeri nedenler gençler arasında gelecek kaygısının artmasına neden olmuştur. 

Öğrenciler,  aile  içinde  ve  toplumsal  yaşamda  yaşadığı  ekonomik  ve  sosyal  sorunlardan kaynaklanan hırçınlıklarını  okul  ortamında  yarattıkları  gruplaşmalar  ile  farklı  alanlara  yansıtma eğilimine  girerek  açığa  vurmaya  başlamıştır.  Pek  çok  genç,  sinema,  televizyon  gibi  kitle  iletişim araçlarından  aldığı  ve  önüne  sunulan  dünyadan  yaptığı  çıkarımlarla  kısa  yoldan  önemli  biri  olmak istemektedir. Sinema ve televizyonlardaki mafya ve çete içerikli filmlerin de etkisiyle okul ortamlarında yaygın  olarak  çeteleşme  yaşanmakta,  bu  da  yaşanan  şiddet  olaylarının  ciddi  boyutlara  ulaşmasına neden olmaktadır.  

Bugün kapitalizmin egemen olduğu toplumlara baktığımızda, sadece Türkiye’nin değil, gelişmiş ve az  gelişmiş  tüm  ülkelerde  gençliğin  bir  arayış  içinde  olduğunu  söylemek  mümkündür.  Türkiye’de gençlerin  geleceğe  güvenle  bakabilmeleri  için  kendileriyle  ilgili  konularda  taraf  olmaları  ve  örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmelerinden başka çıkış yolu görünmemektedir. 

Eşit, özgür, laik, demokratik ve barış içinde bir yaşam mücadelemizi çocuklarımız ve gençlerimiz için sürdürmeye devam edeceğiz. Eğitim Sen olarak tüm mücadelemiz, çocuklarımıza ve gençlerimize onurlu bir gelecek bırakma mücadelesidir.






Yorumlar
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum yaz
600

Üye Ol


Cinsiyet :
Bay
Bayan





Üye Girişi