Gazeteyi kurduğumuz günden beri doğruları yazmayı, yanlışları eleştirmeyi, mağduriyetleri yazmayı kendimize ilke edindik.
Ama…
Bu anlayışla hareket etmenin, gerçek anlamda gazetecilik yapmanın, eğilip bükülmemenin, boyun eğmemenin elbette bir bedeli olacaktı.
Bu bedeli ödemeyi zaten yayın hayatına başladığımız gün göze almıştık.
O günden bugüne hem büyükşehir, hem Şahinbey, hem de Şehitkâmil Belediyeleri aboneliklerimizi iptal etti, ilanlarımızı kesti.
Yıllarca ekonomik olarak yıpratıldık.
Ancak, hak bildiğimiz yoldan asla vazgeçmedik…
Direndik, mücadele ettik ve çok zor olsa da, bugünlere geldik.
Son dönemde Şehitkâmil Belediyesi’nin özellikle kentsel dönüşüm uygulamasında mağdur ettiği vatandaşların mağduriyetlerini gündeme getirdik.
Yaklaşık bir yıldan beri kar kış demeden, soğuk sıcak demeden eylem yapan kentsel dönüşüm mağduru Hasan Bodur’un haberlerini yaptık.
Bodur’un yanında diğer mağdur olan vatandaşların da sesi olduk.
Bizim kadar vatandaşın mağduriyetini dile getiren, gündeme taşıyan olmadı.
Öyle olunca belediye zor durumda kalmış olmalı ki, bize ekonomik ambargo uygulama yoluna gidiyor.
Sözünü ettiğimiz üç belediye, şu anda gazetemiz adına sadece 6 ayda bir abonelik ücreti ödüyor.
O ücret ise 600 TL.
600 TL’yi ay ve gün olarak hesapladığımızda, günlük 3 TL’ye tekabül ediyor.
Evet… Evet!
Günlük sadece 3 TL.
Yani bir sakız parası!
Büyükşehir ve Şahinbey Belediyesi, günlük 3 TL vermeyi sürdürüyor.
Ama…
Şehitkâmil Belediyesi, günlük verdiği 3 TL’yi bile kesti.
Geçtiğimiz günlerde, gazetelerin büyük bölümü belediyeye gidip faturalarını kesmiş.
Ancak, abonelik döneminde her zaman bizi arayan ve 'gelin faturanızı kesin' diyen belediye, bu dönem bizi aramadı.
‘Gelin faturanızı kesin’ demedi.
Sonra araştırdık ki, diğer gazeteler faturalarını kesmiş, para hesaplarına yatmış, biz ise fatura kesmek için bekliyormuşuz.
Elbette yapılan bu haksızlık zorumuza gitti.
Verdikleri gülünç desteği zaten önemsemiyorduk.
Ancak, dediğim gibi gazetemize yapılan ayrımcılık zorumuza gitti.
Daha sonra, basın müdürü beyefendi ile görüştük.
Neden bunu yapıyorsunuz? diye sorduk.
Beyefendi, ‘Dönüş yaparım’ dedi, on günden beri ses yok.
Basın yayın birimini aradık, dönüş olmadı.
Biz yapılmak isteneni biliyorduk, ama net olması için işin peşine düştük.
Sonuç olarak kimseden ses çıkmadığına göre, aboneliğimiz iptal edilmiş.
Bu memlekette gazetecilik yapmaya çalışıyoruz, kimseye kin gütmeden, kimseden farklı yollarla bir beklenti içerisine girmeden dürüst, tarafsız, ilkeli ve objektif bir şekilde işimizi olması gerektiği gibi yaptığımız için, yanlışa yanlış, doğruya doğru dediğimiz için, böyle basit ve normal bir demokratik ülkede görülmesi pek mümkün olmayan yollarla yok edilmeye, ekonomik olarak yıpratılmaya çalışılıyoruz.
Neredeyse bir büyükşehir belediyesi büyüklüğünde bir ilçe belediyesinin böyle gülünç, basit ve anti demokratik bir yönteme başvurmasını görünce, gerçekten üzülüyor ve gülüyorum.
Gazete olarak, zaten maddi gelir elde etmenin peşine düşecek olsak, bir abonelik, bir ilan için bu işi yapacak olsak, kimseyi eleştirmez, doğruları yazmaz ve düzenin bir parçası olurduk.
Ancak…
Biz, gazeteciliği zenginleşme ve silah olarak kullanma aracı olarak değil, gerçekten kentin sorunlarını, halkın sıkıntılarını dile getirmeyi ve kamusal görevimizi en iyi şekilde yerine getirerek, kentimizde, ülkemizde ve toplumda bir şeylerin değişmesine vesile olabilir miyiz anlayışı ile yapıyoruz.
O nedenle, bugüne kadar hiçbir kurum, kuruluş ve belediyeden abonelik, ilan beklentisi içerisine girmedik, bundan sonra da böyle bir beklentimiz olmayacak.
Ha, bu anlayış ile hareket ettiğimiz için 15 yıldan beri gazete olarak maddi anlamda normal bir dönem geçirmedik, ayakta duracak bir pozisyonumuz olmadı, büyük sıkıntılar yaşayarak bugünlere geldik.
İşimiz gerçekten zor.
Ancak, bu ülkede gazetecilik yapmanın, doğruları yazmanın, halkın ve toplumun sesi olma anlayışı ile hareket etmenin bedelinin ağır olduğunu bildiğimiz için, bu sıkıntıların yaşanacağını biliyoruz ve nitekim de yaşıyoruz.
Ne diyelim, bu ülkede ve kentte birilerinin doğruya doğru, yanlışa yanlış demesi gerektiğini, yeri geldiğinde birilerine ‘kral çıplak’ demesi gerektiğine inanıyoruz.
O nedenle şartlar ne olursa olsun, prensiplerimizden taviz vermeden işimize devam etmeyi hedefliyoruz.
Son olarak bu yazımı Nesimi’nin şu güzel sözü ile noktalamak istiyorum:
“Rızkımı veren Hüda’dır, kula minnet eylemem.”
Kalın sağlıcakla.
Haberle ilgili henüz yorum yapılmamıştır.